Hepimiz biliyoruz ki her geçen gün teknoloji daha çok gelişiyor. Bu durum hayatımıza oldukça kolaylık sağlıyor ancak teknolojinin gelişmesi eski mesleklerin de kaybolmasına sebep olabiliyor. Bundan yüz yıl önce binlerce kişinin yaptığı mesleğin adını, bugün belki de hiç duymadık. İşte Osmanlı'da yaygın bir şekilde icra edilen ancak günümüze kadar ulaşamamış 10 meslek...

Tarihten Bir Köşe | Osmanlı'dan günümüze gelemeyen meslekler

Basma Osmanlı döneminde en yaygın kullanılan kumaştı. Çünkü dar gelirli, hatta orta halli ailelerin kadınları basma giyerlerdi. Hatta amele, yanaşma, ırgat ve uşak boyundan erkeklerin mintanları da basmadandı. Seyyar basmacılar büyükçe bir bohçayla, eLde demir arşın sokak sokak dolaşırlardı. Sayıları oldukça azalsa da basma satan bohçacı kadınlar günümüze kadar ulaştı.

Bahsedeceğimiz ikinci meslek celep. Osmanlı döneminin en tacirlerine celep adı verilirdi. Celep olabilmek için çok fazla paranızın olması gerekliydi. Sürü sahibi, hayvanları yayan olarak, çobanlar eşliğinde satışın olacağı şehre getirtirdi. Haliyle bu yolculukta birçok hayvan telef olurdu. Dolayısıyla celebin, bunu göze alabilecek ekonomik durumu olmasıydı. Önceleri celepler daha çok Balkanlar’dan çıkarken daha sonra meslek Erzurum yöresine kaymıştı. Erzurum’dan yola çıkan hayvanlar Trabzon üzerinden İstanbul’a gelirdi.
Celepten sonra cullahlığa göz atalım. Cullahlık dokumacılara verilen isimdi. Farsça "ören, dokuyan" anlamındaki "cûlâh" kelimesinden gelir. Pamuk dokumacıları olan cullahlar, pamuğun bol miktarda yetiştirildiği bölgelerin merkezlerinde veya ulaşım imkânlarına sahip ticarî faaliyetin yoğun olduğu şehirlerde oldukça kalabalık gruplar halinde toplanmış bulunuyorlardı.
Gelelim bezzazlara. Günümüzde manifaturacıların karşlığı olarak, bez ve kumaş satan esnafa bezzaz, çarşılarına Bezzazistan denirdi. Halk arasında zamanla “bedestan” ya da “bedesten”e dönüşmüştü. Kıymetli kumaş satanlara “üstüfeci”, “dibacı”, “kadifeci”, “atlasçı” denirdi. Ancak bez ticareti, 19. yüzyılda büyük ölçüde İngiliz üreticilerin eline geçti.
Bir diğer meslek çıracı. Osmanlı döneminde, odun, çam gibi reçineli ağaçların yağı ve çabuk yanmaya elverişli kısımları kullanılarak yakılırdı. Çoğu zaman Ürgüplü olan çıracılar, tartıyla aldığı çırayı deste hesabıyla satarlardı. Özellikle kış aylarında sokakta çok daha sık görülen bir esnaftı. Ancak 19. yy'da kömürün yoğun kullanması çıracılığın unutulmasına neden oldu.
Ve gelelim çeşnicibaşıcılara. Nam-ı diğer günümüz gurmelerine.. Çeşnicibaşılar padişahın ve yöneticilerin yemeklerini tadarlardı. Hatta yemeğin zehirli olup olmadığına tadına bakarak karar verirlerdi. Osmanlı mutfağının lezzet ustalarıydı tabi ama bir o kadar da riskliydi işleri.

Sıradaki meslek harem ağası. Sarayın, cinsel işlevi yok edilmiş siyah ırktan olan erkek köleleri arasından seçilirdi. Padişahın huzuruna gerektiği zaman çekinmeden çıkabilme yetkisine sahipti. Harem ağası padişahın huzurunda samur bir kürk giyerdi. Sarayın güvenliğini sağlayan baltacıların kumandanlığını yapardı. Padişahla sadrazam arasında ve padişahla Valide Sultan arasındaki haberleşmeyi sağlardı. Hareme yeni cariyelerin alınması, haremdeki nikâh, sünnet düğünü ve doğum törenlerinin düzenlenmesi hep harem ağasının sorumluluğu altındaydı. Önceleri harem ağasının konumu beyaz ırktan bir köle olan kapı ağasından daha düşüktü. Ancak özellikle 17. yüzyılda padişaha olan yakınlığı nedeniyle protokoldeki yerleri zamanla kapı ağasının da üzerine çıktı.

Günümüzde adını belki de hiç duymadığımız bir meslekte mestçilik. Kundura ya da pabucun içine giyilen yumuşak ayakkabıya mest denirdi. Mestlerin birden çok türü vardı. Devenin ayak derisinden yapılanına deve mesti, yandan kopçalısına serhatlı mest denirdi. İç mekânların temiz tutulması, mest giymeyi gerektiriyordu. Mestçi esnafı ayak ölçüsüne göre çalışırdı.
Yine ayakkabıyla ilgili olan ve anlamını bile bilmediğimiz bir meslekte sayacılık. Saya, ayakkabının yumuşak olan üst bölümü yani yüzüydü. Eskiden halk dilinde, evlerin giriş kısmında ayakkabıların çıkarıldığı veya konduğu ufak bölüme de saya denirdi. Zamanla ayakkabı anlamında kullanılmaya başlandı. Sayacı, o dönemin ayakkabıcısıydı. Oldukça yaygın bir zanaattı ve geniş bir müşteri kitlesine hitap ederdi.

Ve sizlere bahsedeceğimiz son meslek dellallık. Eskiden hoparlör yoktu, dolayısıyla saraydan gelen emirleri birilerinin duyurması gerekiyordu. O işi de dellaller yapıyordu. Ayrıca duyuruculuğun yanı sıra ticari sahada da varlıklarını sürdürdüler. Satıcı ile alıcı arasında uzlaşmayı sağlamakla görevli iki ayrı dellâl vardı.
OGÜNhaber