Sakarya Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Makine Mühendisliği Bölümü öğretim görevlileri, binalara uygulandığında depremin etkisini yarıya yarıya azaltması planlanan amortisör sistemi geliştirdi.

Depremin binalardaki etkisini amortisörle azaltacaklar

Türkiye'de 5 ila 8 katlı bina yapı stokuna uygulanabilen, Türkiye'nin gerçek deprem verileriyle test edilmiş, TÜBİTAK onaylı "Depreme Duyarlı Yapıların MR Damperlerle Kontrolü" projesinin, başta savunma sanayisi olmak üzere birçok alanda uygulanması öngörülüyor.

Sakarya Üniversitesi (SAÜ) Mühendislik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ali Osman Ayhan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Türkiye'de en büyük mühendislik fakültelerinden biri olduklarını belirterek, depremle ilgili jeofizik, inşaat mühendisliği ve makine mühendisliği bölümlerinin ciddi çalışmalar yürüttüklerini anlattı.

Geleceğe yönelik projeksiyonlar oluşturma çalışmalarının olduğuna değinen Ayhan, "Burada yapılan akademik çalışmaların gerçek hayata maksimum fayda getirecek şekilde aktarılabilmesi için gerçek yapıların ölçeğinde bu çalışmaların sağlaması ve optimum hale getirilmesi gerekecek." dedi.

"Depremin etkisini yüzde 50 azaltan amortisör geliştirildi"

Mühendislik Fakültesi Makine Mühendisliği Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tahsin Engin de "Deprem öldürmez binalar öldürür" sözünden esinlenerek depremlerde canlıların gördüğü zararı en aza indirmek adına çalışmaya başladıklarını anlattı.

Engin, akıllı hale getirdikleri ve uzaktan da kumanda edilebilen amortisörün, zeminden gelen titreşimlere göre o binayı koruyacak en iyi kalkanı devreye aldığını kaydetti.

"Şunu sevinçle ifade edebilirim ki özellikle Türkiye'de 5 ila 8 katlı bina yapı stokuna uygulanabilen, Türkiye'nin gerçek deprem verileriyle test edilmiş, yarı aktif çalışan akıllı mekatronik sistemi geliştirmiş durumdayız." diyen Engin, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Dahası bunun içerisindeki sıvıyı da ilk defa yerli olarak geliştirmiş durumdayız. Dolayısıyla elimizde yüzde 100 yerli, akıllı, ülkemizdeki deprem verilerine, bina yapı stokuna uygun çalışabilecek bir amortisör sistemin olduğunu söyleyebilirim. Test verilerimiz şunu gösterdi ki bu sistemi kullandığımızda minimumda yüzde 40-45 bandında, en fazla yüzde 67'ye varan oranda, ancak ortalama olarak baktığımızda yüzde 50 civarında bir sönümleme gerçekleştirmiş durumdayız. Bu da şu anlama geliyor, binanın hasar görmesine yol açacak etkenleri, biz yarı yarıya sönümlemiş durumdayız. Depremin oluşuna engel olamadığımıza göre, 'Hasarı meydana getiren etkiler ortaya çıktıktan sonra bunu ne kadar sönümleyebiliriz?' sorusuna 'Yüzde 50' cevabını verebiliriz şimdi."

Projenin tamamlandığını ve TÜBİTAK'tan mazbatalarını aldığını söyleyen Engin, sistemin binanın bulunduğu duruma, bölgeye, kat sayısına, statiğine göre yerleştirilme biçimlerinin tayin edilmesi gerektiği bilgisini verdi.

Amortisör sistemin genellikle en fazla yükü taşıyan birinci katlara uygulandığına değinen Engin, "Eğer birinci katı güvenli hale getirirseniz, onun taşıdığı yükü de güvenli hale getirmiş oluyorsunuz." dedi.

"Depreme Duyarlı Yapıların MR Damperlerle Kontrolü" adı verilen projenin deprem dışında başta savunma sanayisi olmak üzere birçok alanda kullanılabileceğini aktaran Engin, "Biz burada deprem uygulamasını yaptık, bu amortisör herhangi bir alanda örneğin diz protezlerinden tutun uzay çalışmalarına, helikopterin rotorlarının titreşimlerinin sönümlenmesinde, bir çamaşır makinesinin sönümlenmesinde bile kullanılabilecek sayısız alanı var. Biz özellikle savunma sanayimizdeki titreşim problemlerine bu sistemin çok akıllı bir çözüm olabileceğini değerlendiriyoruz. En önemli uygulama alanımız deprem." diye konuştu.

"Türkiye'deki kanun ve yönetmelikler Japonya'dan aşağı değil"

Mühendislik Fakültesi Jeofizik Mühendisliği Bölümü Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Levent Gülen ise Türkiye ve dünyadaki depremler üzerinde çalıştıklarını, Avrupa ile Türkiye, Hindistan arasında kalan bölgenin deprem risk haritasını oluşturduklarını belirtti.

Türkiye'deki deprem yönetmeliklerinin ve kanunların Amerika'dan Japonya'dan hiç de aşağı kalır yanı olmadığını dile getiren Gülen, binaların yapımı ve zemin etüdü kısmındaki denetimlerin önemine işaret etti.

Alp-Himalaya kuşağında yer alan Türkiye'nin deprem bölgesi olduğunu belirten Gülen, "Güneyden kuzeye doğru hareket eden Afrika ve Arabistan plakaları, kuzeyde de Avrasya plakası var. Türkiye, İran, Pakistan, batıya doğru Yunanistan, İtalya gibi bölgeler bu büyük plakalar arasında sıkışmakta. Mengenenin sabit çenesi Avrasya ise hareketli çenesi de güneyde Afrika ve Arabistan, bunlar kuzeye doğru hareket ettikçe aradaki malzeme deforme oluyor, sıkışıyor. Bu sıkışma nedeniyle çatlaklar meydana geliyor. Sıkışma nedeniyle bu çatlaklar boyunca hareket oluşuyor. Hareket de sismik enerjiyi açığa çıkartıyor. Açığa çıkan sismik enerji de depremlere neden oluyor." ifadelerini kullandı. 
OGÜNhaber