AK Parti Genel Başkanvekili Kurtulmuş, 1961 ve 1982 anayasalarının 'üstünde kan bulunan' anayasalar olduğunu belirterek 'Bu anayasalardan ve izlerinden kurtulabilmek, Türkiye siyasetinin başlıca sorumluluklarındandır.' dedi.
AK Parti Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş, Kriter Dergisi'nde yayımlanan söyleşisinde, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
AK Parti büyük kongre sürecini değerlendiren Kurtulmuş, kongrenin sadece genel kuruldan ibaret olmadığını, belde, ilçe, il kongreleriyle başlayan süreçte yüzde 70 civarında bir yenilenme gerçekleştiğini anlattı. Çok sayıda genç ismin il, ilçe yönetimlerine girdiğini, çok sayıda kadının yeni politik aktörler olarak AK Parti kadroları içerisinde yer aldığını aktaran Kurtulmuş, "Dolayısıyla bu değişim, AK Parti'nin doğası ve sahip olduğu siyasi fikrin gereği olan bir husustur." değerlendirmesini yaptı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ilan ettiği reformlar ve yaşanan küresel mücadele hakkında da konuşan Kurtulmuş, AK Parti'nin Türkiye siyasetinin ana omurgası olduğunu vurguladı. Yerli, milli, reformcu, demokrat ve bütün Türkiye’yi kuşatıcı olmasının AK Parti'ye bir Türkiye partisi olma özelliği kazandırdığının altını çizen Kurtulmuş, "Hatta bunun ötesinde, Türkiye’nin sınırlarının dışında çok geniş bir çevrede milletimize olan muhabbeti artırıyor. Mazlum halkların da temsilcisi olma özelliğini kazandırıyor. Türkiye'nin bölgesel bir güç ve küresel bir aktör olma kararlılığından asla vazgeçmeyeceğini ortaya koyuyoruz. Ve belki de yaşadığımız dönem bakımından nesillerimizin, AK Parti'nin, bu siyasi hareketin en büyük sorumluluğu da buradadır." görüşünü dile getirdi.
"61 Anayasası da 82 Anayasası da sivil değil"
Yeni anayasanın öncelikle AK Parti'nin, bütün olarak bakıldığında Türk siyasetinin millete karşı bir taahhüdü, sözü olduğunu vurgulayan Kurtulmuş, gerek 27 Mayıs 1960 darbesinden sonraki 1961 Anayasası, gerekse 1980 darbesinden sonraki 1982 Anayasası'nın sivil ve demokratik olmadığını söyledi. Kurtulmuş, şöyle devam etti:
"Daha açık ifade edeyim, ikisi de faşist, baskıcı, devleti esas alan, milleti de devlete göre şekillendirmeyi kendisine şiar edinmiş olan anayasalardır. Hatta biraz daha ileri giderek şöyle ifade edeyim, her ikisi de üstünde kan bulunan anayasalardır. Bu anayasalardan ve izlerinden kurtulabilmek, Türkiye siyasetinin başlıca sorumluluklarındandır. Sayın Cumhurbaşkanımız, büyük bir samimiyetle, hiçbir önyargı olmadan yeni anayasa tartışmalarını açmıştır. Bu yeni bir beyaz sayfadır. 'Türkiye'nin yeni anayasası şöyle olmalıdır.' şeklinde fikri olan herkesin bu sürece katkıda bulunmasını arzu ediyoruz."
"Terörü lanetlemesi ve terörle arasına mesafe koyması şart"
Kurtulmuş, hakkında kapatılma davası açılan HDP için sorulan soruya karşılık "Bu kadar oy almış olan bir siyasi partinin, kendilerine oy veren insanların hakkını hukukunu korunması bakımından terör örgütüyle arasına mesafe koyması, oradan gelen işaretlere, talimatlara göre değil, kendisine oy veren halkın beklentileri ve çıkarı doğrultusunda terörü lanetlemesi ve terörle arasına mesafe koyması şarttır. Eğer bunu yapabilmiş olsaydı, biz bugün başka bir Türkiye’yi konuşuyor olacaktık." ifadelerini kullandı.
Kategorik olarak baştan beri düşüncelerinin terörün alanını kapatmak, daraltmak ve tamamıyla yok etmek olduğuna işaret eden Kurtulmuş, şu değerlendirmeyi yaptı:
"Buna mukabil siyasetin alanını da demokratik bir usulde bütünüyle açmaktır. Onun için Türkiye'de parti kapatmayı zorlaştıran, suçların bireysel olduğu prensibiyle bütün reformları gerçekleştiren AK Parti'dir. Dolayısıyla AK Parti siyaset için doğru olanı yapmıştır ama burada yanlış yapan ve kendisine oy veren seçmenler dahil olmak üzere Türkiye’de bütün vatandaşlarımızın demokratik haklarını bir şekilde baskı altına alan, demokratik haklarının kullanılmasını önleyense maalesef dağın gölgesinde siyaset yapan kadro olmuştur. Şunu çok açık söylüyorum yaşadığımız coğrafyada siyaset yapıp PKK’yı, YPG’yi, PYD’yi bir şekilde lanetlemeyenler ya da onlarla arasına mesafe koymayanlar, aslında emperyalizmin sözcülüğünü yapıyorlar demektir. Bu eski bir oyunun şimdiki zamanlardaki icrasıdır. Ne yazık ki etnik ve mezhebi temelde, bölge ülkelerinin dağılıp parçalanması; Türklerin, Kürtlerin, Arapların, Acemlerin ve diğer etnik unsurların, Müslümanların, Gayrimüslimlerin, Sünnilerin, Şiilerin, birbirlerine düşman edilmesi projesidir. Bu projenin yürütücüleriyse emperyalist ülkelerdir ve bunların kullandığı maşalar da terör örgütleridir."
Muhalefet partilerinin özellikle CHP ve İyi Parti'nin HDP konusundaki tavırlarının sorulması üzerine Kurtulmuş, HDP Eş Genel Başkanları ve diğer HDP'li isimlerin, HDP desteği olmadan İstanbul ve Ankara'da CHP'li adayların seçimi kazanmasının mümkün olmadığı yönündeki açıklamalarını hatırlatarak şöyle devam etti:
"Dolayısıyla artık örtülü filan da değil, CHP, İYİ Parti ve HDP arasında açık bir iş birliği söz konusudur. Yeri geldiği zaman 'Mustafa Kemal’in partisiyiz.' diyen, yeri geldiği zaman 'Türkiye’nin kurucu iradesiyiz.' diyen CHP’nin, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin en temel sorunu olan bölünmez bütünlüğünün temini konusunda son derece ters ve aykırı bir noktada duran bir siyasi partiyle hangi temel çerçevede iş birliği yaptığını, halkın önüne açıkça koyması lazım. Zaman zaman seçim kampanyasında gördük, hem HDP’yle bir iş birliği var hem onların oylarına ihtiyacı var hem de onlarla yan yana görünmemek gibi bir zorlukları var."
CHP, İYİ Parti ve HDP'nin bir araya gelip, "Biz Türkiye'de terörle mücadelede şöyle düşünüyoruz, Avrupa ilişkilerinde şunu düşünüyoruz, Türkiye'nin ekonomisiyle ilgili şunları düşünüyoruz." diyerek bunları ortaya koyup, "Böyle düşünen herkes de bize oy versin." demeleri halinde, bunu baş göz üstünde karşılayacaklarını, demokrasi bakımından da bir çıta, bir merhale olarak göreceklerini ifade eden Kurtulmuş, "Bunu yapmayıp sadece Tayyip Erdoğan karşıtlığı üzerinden bir siyasi ittifak geliştirmek ve bu ittifakı biraz da gizli kapaklı yapmaya gayret etmek aslında Türkiye demokrasisi bakımından şık bir davranış değildir hatta ben demokrasiye büyük zarar verdiği kanaatindeyim." görüşünü aktardı.
"Türkiye, hukuk sisteminde yeterli donanımlara sahip"
Türkiye'nin İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmesine yönelik soru üzerine Kurtulmuş, "Sayın Cumhurbaşkanı'mızın İstanbul Sözleşmesi’nden çıkma kararı bir günde alınmış bir karar değildir. Uzunca bir süredir istişare edilen, farklı kesimlerin görüşlerinin dinlendiği bir süreç sonucu, nasıl usulüne uygun bir şekilde İstanbul Sözleşmesi imzalanmışsa, yine usulüne uygun bir şekilde bu sözleşmeden çıkılmıştır." ifadesini kullandı.
Türkiye'nin kadın haklarını koruyabilmek, kadına karşı şiddeti engelleyebilmek bakımından hukuk sisteminde yeterli donanımlara sahip olduğunu ama eğer bazı eksiklikler de var deniliyorsa bu teklifi yapacak herkese açık olduklarına dikkati çeken Kurtulmuş, şöyle devam etti:
"Biz nihai tahlilde aileyi korumak zorundayız, kadın haklarını kadını korumak zorundayız ve çocuğu ailenin önemli bir bireyi olarak korumak zorundayız. Bunu yeniden keşfediyor da değiliz. Anadolu topraklarında bin küsur senedir yaşıyoruz. Anadolu irfanı kadını erkeği bir bütün olarak alıyor ve aileyi de toplumun en değerli unsuru olarak, nüvesi olarak görüyor, toplumun çok büyük bir ekseriyeti de kadın ve erkek birbirine saygılı bir şekilde bu sistemi koruyorlar. Bunun dışında olanlara karşı da her türlü yaptırımı yapabilecek hukuki mekanizmamız vardır. Öte yanda, kadın haklarını koruma şemsiyesi altında mesela toplumun cinsiyetsizleştirilmesi gibi bazı ideolojilerin herhangi bir şekilde Türk toplumunun içerisine zerk edilmeye ve dayatılmaya çalışılmasını da doğru bulmuyoruz."
İçişleri Bakanlığının açıkladığı rakamlara göre 1 milyon kişide kadına karşı şiddet bakımından Türkiye'nin en düşük ülkelerden birisi olduğuna işaret eden Kurtulmuş, "Yanılmıyorsam ölüm oranı milyonda 3,8. Amacımız, bunu tamamen sıfırlamak, kadına karşı şiddeti ülkemiz gündeminden tamamen kaldırmaktır. Diğer yandan Avrupa’da bu oran bizdekinin iki katıdır, Amerika'da ise kat kat daha fazladır. Dolayısıyla hele birilerinin Türkiye İstanbul Sözleşmesi'nden çıktı diye bize ders vermeye kalkmasını da asla kabul etmeyiz, zira onlara öncelikle kendi toplumlarında kadına karşı uygulanan şiddete bakmalarını salık veririz." değerlendirmesinde bulundu.
"Türkiye'nin önlenemez yükselişinin başlangıç dönemi"
Türkiye'nin son dönemde dış politikada atılan adımları da değerlendiren Kurtulmuş, şunları kaydetti:
"Hiç şüphesiz bu coğrafyanın kilit taşı da Türkiye’dir. Türkiye bu coğrafyada oturup bu gelişmelere kayıtsız kalamaz. Doğu Akdeniz dediğiniz zaman önceden bir iki ülkeden bahsediyorduk fakat şimdi ondan fazla ülkeden bahsediyoruz. Rusya’nın, Amerika’nın hatta Afrika politikaları sebebiyle Çin’in de içerisinde olduğu bir yapıdan bahsediyoruz. Biz başkalarının bize dikte ettiği yerde durmak yerine, milli menfaatlerimiz neyi gerektiriyorsa orada durmayı tercih ediyoruz. Birinci ilkemiz budur. İkincisi, kimsenin hakkında gözümüz olmadığı gibi kimseye de hakkımızı asla yedirmeyeceğiz. Üçüncüsü, bu bölge ülkeleri arasındaki sorunların çözülebilmesi için bölgedeki farklı siyasi kanaatlere sahip olan ülkeleri bir araya getirerek, müzakere esaslı bir dönemi başlatmak istiyoruz. Ben şöyle diyorum, bunların hepsini topladığımız zaman bu sadece bir dış politika meselesi değil, Türkiye'nin Allah'ın izniyle önlenemez yükselişinin de başlangıç dönemidir. Bundan sonraki dönem Türkiye'nin önlenemeyen yükselişinin olacaktır. Mesela Libya hükümeti ile ilgili mutabakat imzalarken, Yunanistan'la tartışmalarımız devam ederken hatta ve hatta petrol arama faaliyetlerimize başlarken, Ayasofya'nın açılmasında, Karabağ meselesinde kimlerin Türkiye’ye neler söylediğini ve Türkiye’nin bunları elinin tersi ile iterek kendi doğru bildiği istikamette nasıl yol aldığını gördük. Bundan sonra da böyle olacak, Allah güç, kuvvet ve mühlet versin."