Türkiye’de 700 bin Çölyak’lı birey olduğu tahmin edilirken, her 100 kişiden 1’inin Çölyak’lı olduğunu, bu durumun buzdağının sadece görünür kısmı olduğunu söyleyen Medicana Sağlık Grubu Beslenme ve Diyetetik Uzmanı Dyt. Merve Sena Nazlı, tanı almayı bekleyen çok fazla kişi olduğuna dikkat çekti.

Çölyak bir hastalık değil, yaşam biçimidir

İnce bağırsağın, glüten adlı proteine karşı ömür boyu süren ve kronikleşen hassasiyeti olan Çölyak; çocukluk, yetişkinlik ve yaşlılık dönemi dahil olmak üzere her yaşta ortaya çıkabiliyor. Çölyak hastalığının teşhisinin zor olduğunu vurgulayan Medicana Konya Hastanesi Beslenme ve Diyetetik Uzmanı Dyt. Merve Sena Nazlı, “Çölyak hastalığının başka hastalıkların belirtileriyle aynı olabilmesi teşhisi zorlaştırabiliyor. Bu nedenle tanı için hekim tarafından kanda glutene karşı antikor seviyesini ölçen testler (antigliadin antikorları, endomisyum antikorları transglutaminaz antikorları) yapılmaktadır. Eğer bu antikorlardan en az birisi pozitif olursa ya da hekim şüphelenirse kesin tanı için ince bağırsaktan biyopsi alınması gerekebilir” dedi.
Tedavinin ömür boyu sürecek olan glütensiz tıbbi beslenme tedavisi olduğunu söyleyen Dyt. Merve Sena Nazlı, bu tedaviye harfiyen uyulması gerektiğinin altını çizdi. Dyt. Merve Sena Nazlı, “Çölyak’lı hastaların klinik semptomlarının ortadan kalkması, test sonuçlarının normalleşmesi ve bağırsak mukoza zarının normal yapısına dönüşmesiyle, sindirim sisteminin sağlıklı duruma gelmesini sağlayan tek etkin tedavi yöntemi glüten içermeyen diyetin uygulanmasıdır. Alternatif tedavi olarak önerilen hiçbir yöntemin bilimselliği yoktur” diye konuştu.

“Tek etkin tedavi glütensiz beslenmektir”
Çölyak hastalarına az miktarda glütenin bile zarar verebileceğini kaydeden Nazlı, “Çeşitli ürünler içerisinde glütene rastlamak mümkün olduğu için marketteki gıdaların etiketleri çok iyi okunmalıdır. Tek etkin tedavi yöntemi glütensiz diyet olduğu için yaşam boyu sürdürülmelidir. Çölyak tanısı almış her birey mutlaka çok iyi bir etiket okuyucusu olmalıdır. Aldığı her ürünün içindekiler kısmını inceleyip, glüten içermediğinden emin olduktan sonra tüketmek gerekir” şeklinde konuştu.
Yılda 1 veya 2 defa diyetin yolunda gidip gitmediğinin kontrol edilmesi gerektiğini söyleyen Dyt. Merve Sena Nazlı, “Diyetin doğru ve kaçaksız bir şekilde yapılması ile tüm belirtiler yavaş yavaş geçmeye başlar ve kişi sağlıklı bir hayat sürdürür. Ufak kaçamaklar bazı hastalarda anında belirti vermeyebilir. Hastalar iyileştiklerini düşünüp diyeti bırakabilir. Fakat yapılan kaçamakların sinsi bir gidişat gösterebildiği bilinmektedir. Maalesef bu kaçamaklar nedeniyle başka hastalıklarla karşılaşmak da söz konusu olabilir” ifadelerini kullandı.
Çölyak hastalığının genetik geçişi olan bir hastalık olduğunu, çölyak teşhisi alan bireylerin aileleri belirti taşımıyor olsa bile tarama testleri yapılması gerektiğini ifade eden ve kendisi de Çölyaklı olan Dyt. Merve Sena Nazlı, “Diyet kesin ve net olarak yapılmadığında veya geç teşhis konulduğunda diyabet, troid, kemik erimesi, çocuklarda boy kısalığı veya çeşitli kanserler olarak ortaya çıkabilir. Şuan İçin Çölyak hastalığının tek etkin tedavisi glütensiz beslenmektir” dedi.
Çölyak hastalığının teşhis edilene kadar bir hastalık, teşhis edildikten sonra ise yaşam biçimi olduğunu kaydeden Dyt. Merve Sena Nazlı, “Glütensiz özel olarak hazırlanan unlar, ekmekler, makarnalar, bisküviler, pirinç, mısır, kinoa, greçka (karabuğday), patates, meyve, sebze, yumurta ve et ürünlerinin yenilmesinde sakınca yoktur. Bağırsak onarıcı etkisi olan kemik / ilik suları, avokado, hindistan cevizi gibi besinler de rahatlıkla tüketilebilir. Glütensiz diyete uyup yeterli ve dengeli beslenmeye başlandığında karşılaşılan vitamin, mineral eksiklikleri ortadan kalkabilecektir” şeklinde konuştu.
OGÜNhaber