Deloitte’un ‘Biyokütlenin Altın Çağı’ raporuna göre yüzyıllardır ısıtmada kullanılan biyokütle, yeni teknolojiler sayesinde elektrik ve sıvı yakıt üretiminde de kullanılmaya başlanıyor.
2012 yılına kıyasla 2013 yılında %49 büyüyen biyokütleden üretilen enerjinin önümüzdeki yıllarda daha da hızla gelişmesi bekleniyor.
ŞİRKET HABERLERİ - Türkiye’de profesyonel hizmetler alanında 28’nci yılını dolduran Deloitte Türkiye’nin, ‘Biyokütlenin Altın Çağı’ adlı raporunda yenilenebilir enerji kaynağı olarak biyokütlenin elektrik üretim amaçlı kullanımı, mevzuat ve sektörün gelişimi çerçevesinde inceleniyor. Dünyada 2012 itibariyle toplamda 352 Terawattsaat’e (TwH) yakın elektrik üretimi gerçekleştiren 77 Gigawatt’ın (GW) üzerinde biyokütleye dayalı elektrik enerjisi üretimi kurulu kapasitesinin bulunduğunu belirten raporda, biyokütlenin altın çağının başlamakta olduğu belirtiliyor. Diğer yandan, Uluslararası Enerji Ajansı tahminlerine göre biyokütleye dayalı elektrik enerjisi üretimi kurulu gücünün 2017 yılında 119 GW’a ulaşacağı tahmin ediliyor.
Deloitte Türkiye Enerji ve Doğal Kaynaklar Lideri Uygar Yörük konuya ilişkin olarak görüşlerini şu şekilde dile getirdi: ‘Biyokütle’den elektrik enerjisi üreten tesisler teker teker ele alındığında kurulu gücü nispeten düşük tesisler. Bu küçük santraller için en önemli kritik başarı faktörü düzenli yakıt tedariğinin güvence altına alınması. Bu yatırımlar yenilenebilir enerji kaynakları içinde en yüksek sabit fiyatlı alım garantisi seviyesi olan 13,3 Dolar cent/kWh ile desteklenirken, santralde yurtiçi ekipman kullanımı olması durumunda ‘yerli katkı ilavesi’ adı altındaki ilave teşvikle bu fiyat, 18,1 Dolar cent/kWh’a dek ulaşıyor. Geçtiğimiz yıl yerli katkı ilavesi içermeyen destekleme fiyatı bile gerçekleşen ortalama piyasa fiyatının çok üzerinde idi. Bu santraller diğer yenilenebilir kaynaklardan farklı olarak yakıt tedariği olduğu müddetçe yüksek bir kapasite faktörü ile çalışabilen santrallerdir. Dolayısıyla bu yönleri ile diğer teknolojilerle kıyaslandığında yatırımcı için daha cazip hale geldiği gözleniyor’.
Biyokütle santrallerinin teknolojisine göre atıklarının da tarım, endüstri gibi farklı kullanım alanları olduğunu ve ticari değerinin yüksek olabildiğini belirten Uygar Yörük, biyokütle yatırımcılarının gerek kül gibi yan ürünler, gerekse karbon sertifikaları olmak üzere elektrik satış gelirine ek gelirler temin etme imkânlarını bulunduğunu da ifade etti.
Deloitte Türkiye Enerji ve Doğal Kaynaklar Müdürlerinden Aysun Özen Tacer ise Türkiye’de önemli bir biyokütle potansiyeli olduğunu belirterek şöyle devam etti: ‘2012 yılı rakamlarıyla baktığımızda Türkiye’nin birincil enerji arzının %17’sine tekabül eden bir biyokütle potansiyelimiz var. Bazı teknolojik ve lojistik kısıtlamalar nedeniyle bu potansiyelin tamamı hayata geçemeyecek olsa da, petrol ve doğalgazdaki dışa bağımlılığımız düşünülünce oldukça önemli bir yerli potansiyel söz konusu. Ayrıca 2020 yılına kadar Türkiye’nin bir milyon hektar bozunuma uğramış orman alanının enerji ürünlerinin yetiştirilmesi için kullanılabileceği ve hektar başına 5 tonluk verim alınabileceği öngörülüyor. Bu da tarımsal kaynaklara ilave olarak 2.000 bin Ton Eşdeğer Petrollük (TEP) bir enerji kaynağı anlamına geliyor. Bu rakam, birincil enerji arzının içinde (yine 2012 rakamlarıyla) %1,65’lık bir paya denk düşüyor’ dedi.
Her türlü organik, bitkisel yağ, tarımsal hasat atıkları ile tarım ve orman ürünlerinin işlenmesi sonrasında ortaya çıkan yan ürünlerden elde edilen biyokütle enerjisi, ülkemizde hızla gelişmeye devam ediyor. Türkiye’de dikkate değer bir biyokütle potansiyeli olduğunun vurgulandığı rapora göre, sadece elektrik üretiminde biyokütle kaynaklarına dayalı kurulu gücün 2002-2013 yılları arasında %22 büyüyerek 237 Megawatt’a (MW)’a ulaştığı belirtiliyor.
Ağırlıklı olarak birkaç Megawatt düzeyinde kurulu güçte olan biyokütleye dayalı elektrik santralleri için bu değişim, sayıca oldukça hızlı bir gelişimi ifade ediyor. Bu hızlı gelişimin başlıca nedeni olarak ise, biyokütleye dayalı elektrik üretimine verilen teşvikler gösteriliyor.
Raporda, Türkiye’de lisanslı biyokütle santrallerinde ilk sırayı çöpten biyogaz üreten santrallerin aldığı da belirtiliyor. Lisanslı toplam 23 çöp gazı tesisi bulunduğu ve lisanslı kapasitenin 2013 yılı sonu itibariyle 173 MW’a ulaştığı belirtilen raporda, işletmedeki kapasitenin de 131,17 MW olduğuna ve bu rakamın ülkenin çöp potansiyeli ile kıyaslandığında oldukça düşük kaldığı da belirtiliyor.