Akdeniz Genel Balıkçılık Komisyonunun Yılan Balığı Uzmanı Prof. Dr. Özdilek, Meksika Körfezi ve Sargasso Denizi'nden 6-7 bin kilometre katederek Akdeniz'e gelen yılan balıklarının neslinin devamı için yaşam alanlarının korunması çağrısında bulundu.

Yılan balığı neslinin devamı akarsulardaki yaşam alanlarının korunmasına bağlı

ÇANAKKALE (AA) - Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Şükran Yalçın Özdilek, AA muhabirine, Türkiye'de en fazla Bafa Gölü ile Büyük Menderes, Küçük Menderes ve Gediz nehirlerinde rastlanan yılan balığının uğrak yerlerinden birinin Çanakkale'deki Sarıçay olduğunu söyledi.

İnsanlar henüz yeryüzünde yokken, 50-55 milyon yıl öncesine ait fosilleri bulunan yılan balıklarının birçok jeolojik ve iklim zorluklarını aştığını belirten Özdilek, hayatlarında bir kez döl veren bu türün yumurtadan çıktıklarında yaprak formunda olduğunu, tatlı sulara girmeden önce yılan balığı şeklini aldığını anlattı.

Bu süreçte şeffaf ve 5-7 santimetre boyunda olan ve cam yılan balığı olarak adlandırılan canlının acı sulara, lagünlere, göllere, akarsulara girdiklerinde pigmentleşip sarı renk aldığını, türün bazı bireylerinin önünde baraj veya başka engeller yoksa akarsuların üst taraflarına göç ettiğini dile getiren Özdilek, "İç sularda 10-20 yıl kaldıktan sonra tekrar aşağılara doğru göçe başlıyorlar. Balıkçılardan kaçabilenler denize açılıyor ve dünyaya geldikleri Sargasso Denizi'ne doğru göç ediyorlar. Bu uzun yolculuk sırasında beslenemedikleri için mideleri köreliyor, yumurta ve spermlerini buraya bıraktıktan sonra ölüyorlar." dedi.

Özdilek, Atlas Okyanusu'ndan Akdeniz'e gelen cam yılan balıklarının akarsulara girdikten sonra önemli sorunlarla karşılaştıklarını, bunların başında insanlar tarafından avlanmaları olduğunu söyledi.

Yavru gelmeyince stokun yenilenmesinin mümkün olmadığını kaydeden Özdilek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"En büyük sorunlardan biri bu. Ülkemizde cam yılan balığı avcılığı yok, dolayısıyla bizim ülkemiz açısından böyle bir sorun yok ama son yıllarda akarsular üzerine kurulan barajlar, göç engeline yol açıyor. Bunun yanında akarsularımız kirleniyor, akarsularımız artık akmıyor. Akarsularımızdaki bu manzara maalesef kirli olarak değerlendiriliyor. Akarsularımız betonlara dönüştürülüyor. Betonlaştırılınca yiyecek mi kalır orada? Yok. Yiyecek olmayınca bu hayvanlar nasıl beslenecek? Kirlilik, besin azlığı, habitat kaybı ve bütün bunların hepsi yanlış uygulama."

Özdilek, yılan balıklarının göç etmeye başladıklarında sürüler halinde geldiklerini, sıcaklık ve tuzluluk durumuna göre buldukları ilk akıntıya, içeriye doğru göç ettiklerini söyledi.

Çanakkale'den Hatay'daki Asi Nehri'nin girişine kadar olan bölümde Türkiye sularına giren türün, Akdeniz'e dökülen tüm akarsularda kirlilik yoksa yaşayabildiğini dile getiren Özdilek, şu bilgileri paylaştı:

"Sargasso Denizi'nden gelen yılan balıkları sadece Türkiye'ye değil, Yunanistan, Mısır, Cezayir, Tunus, İtalya, Fransa'ya ve bütün Kuzey Avrupa ülkelerine göç ediyor. Dolayısıyla tam olarak stok belirlemek mümkün değil ancak stok göstergelerine bakıyoruz. Gelen ne kadar var? O gelenin miktarına göre değerlendirme yapabiliyoruz. Nesli tehlike altında. Bunu avcılık verilerinden görüyoruz. Eskiden Türkiye'de kaydedilen avcılık verilerini şimdiki verilerle karşılaştırıyoruz. Aradaki fark bize bunu zaten gösteriyor. Bu işi bilenler, yılan balığı avlayanlar, açık ve bariz şekilde bunu görüyor. Eskiden tezgahlarda yılan balığı satılırken, şimdi siparişle insanlar yemeğe yılan balığı bulamıyor."

"Bu suya kanalizasyon, gübre, hayvansal, tarımsal atıklar giriyor"

Özdilek, yılan balığının, insan vücuduna yarayan Omega-3 yağ sistemini içermesi bakımından da çok kıymetli olduğunu belirtti.

Özellikle tatlı sularda çok farklı bir diyetle beslendiği için bu türdeki yağ asidi kompozisyonunun diğer balıklara kıyasla farklı olduğunu, insan sağlığı için çok yararlı yağ asidi kompozisyonlarını içerdiğini anlatan Özdilek, şunları kaydetti:

"Yılan balığı avcılığıyla ilgili kurallar diğer ülkelere kıyasla Türkiye'de çok fazla katı ve yerinde. Akarsularda avcılık yasak, lagün alanlarında ise belli zamanlarda avcılık yasak. En önemlisi bizde boy yasağı var. 50 santimetrenin altındaki yılan balıklarının avlanması kesinlikle yasak. Bu, diğer ülkelerde öyle değil. Bunun haricinde amatör balıkçılığın yasaklanma durumu olabilir ama ticari avcılıkta da belli bir kota durumu var. Türkiye'de hem zaman hem yer hem miktar yasakları var."

Prof. Dr. Özdilek, şunları söyledi:

"Türkiye'de yılan balıklarıyla ilgili en önemli sorun, habitat kaybı. Çanakkale'deki Kepez Deresi normalde yılan balığı habitatıdır. Bunun gibi bütün derelerin tahrip olduğunu düşündüğünüzde nerede beslenecek bu hayvanlar? Sarıçay'daki sazlıklar, bazı insanlara kötü görüntü gibi gelebilir ama bunlar suyu temizlemek için çalışan fabrikalar. Bu suya kanalizasyon, gübre, hayvansal, tarımsal atıklar giriyor. Bu besleyicileri yosunlar, kenardaki bitkiler, suyun üzerindeki su mercimekleri ya da ipliksi algler ya da ağaçlar kullanır. Ağacı yok ederseniz meydan kime kalır? Ondan daha az güçlü olan sazlıklara. Onları da yok ederseniz ipliksi alglere kalır. İpliksi algler çoğalınca ne olur? Akarsuyun üstünü bir bulut gibi örter. Böylece aşağısı oksijensiz, pis kokulu, kirli hale gelir."


Muhabir: Çiğdem Münibe Alyanak

OGÜNhaber