Gençlerin sosyal medyada özel görüntülerini paylaşmalarının temel nedenin kimlik arayışları ve beğenilme arzusu olduğunu belirten uzmanlar, siber zorbalığa maruz kalanların davranışlarında ilk kaygı, stres, içe kapanma görüldüğünü belirtiyor.

Siber zorbalığa maruz kalan çocuk ve gençlerin davranışında ilk kaygı, stres ve içe kapanma görülüyor

İSTANBUL (AA) - Uzmanlar, çocuk ve ergenlerin özel görüntülerini sosyal medya platformlarında paylaşma eğiliminde olmalarının nedenlerini, karşılaştıkları siber zorbalıkları, aileler ve okulların bu durum karşısındaki yaklaşımlarının nasıl olması gerektiğini AA muhabirlerine değerlendirdi.

İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Mahmut Cem Tarakçıoğlu, gençlerin özel görüntülerini sosyal medyada paylaşmalarının temelinde 'beğenilmek' ve 'kendini göstermek' gibi dürtüler olduğunu belirterek, "Çocuklar ve gençler 'Bu dünyada ben de varım.' diyerek kendilerini paylaşmak istiyor. Bir numaralı nedeni bu." dedi.

Gençlerin çevrelerindeki arkadaşlarına özenerek, "Herkes yapıyor, sosyal medya hesabı var. Benim de olsun." düşüncesiyle hareket ettiğini belirten Tarakçıoğlu, "Bazı gençler ise sonunu düşünmeden paylaşımlarda bulunuyor. Bazen çocuklar detaylı düşünmez, aklına bir şey gelir ve yapar. Üstelik de mahrem bir şey paylaştığında çoğu zaman farkında bile olmuyor." diye konuştu.

Doç. Dr. Tarakçıoğlu, şöyle devam etti:

"Bu tür paylaşımlar sonrası siber zorbalığa maruz kalan ergenlerin durumunu davranışlarından görülebiliriz. Bizim gördüğümüz genelde bir numaralı şey kaygı, stres, içe kapanma ve yalnızlıktır. Böyle bir zorbalığa maruz kalan çocuk bir süre sonra yavaş yavaş izole olmaya, yaşıtlarından ve ailesinden ayrı zaman geçirmeye başlar. Paylaşımları azalır, uykusu bozulur, ders başarısı düşmeye başlar, iştahı azalır ve yemeklere katılmaz. Sanki ayrı bir dünyaya doğru geçiyormuş gibi gözükmeye başlar."

Bunların yanında psikolojik belirtilerin mutsuzluk, keyifsizlik, gece uyanma ve uykuya dalmakta zorluk gibi sorunlarla devam ettiğini dile getiren Tarakçıoğlu, siber zorbalığa uğrayan gençlerin, bu durumu ailelerine ya da öğretmenlerine söylemekten kaçınmalarının nedenini ise hata yapmalarını saklama isteğinden kaynaklandığını söyledi.

Ailelerin çocuklarının başına bu tür olay gelmeden önce alması gereken önlemler olduğuna dikkati çeken Tarakçıoğlu, "Öncelikle, sosyal medya kullanım yaşları ve sınırları konusunda ailenin net olması lazım. Mutlaka her ailede ekran süresi belirlenmeli; bir çocuğun hangi cihazla, ne kadar ve neyi kullanacağı önceden çocukla aile arasında konuşulup netleşmeli." ifadesini kullandı.

Eğer sosyal medya hesabı açılacaksa bunun ailenin izniyle olması gerektiğinin altını çizen Tarakçıoğlu, "Mümkün olduğunca geç yaşlarda, yani 15-16 yaşından sonra sosyal medya hesabı açılmasını öneriyoruz. Çünkü 8-9 yaşındaki bir çocuğun sosyal medya hesabı olması doğru değil, bunu kullanamaz." uyarısında bulundu.

Tarakçıoğlu, bu konuda okullara da önemli sorumluluklar düştüğünü belirterek, şunları kaydetti:

"Okullarda yapılacak ilk şey, zorbalığa karşı okul politikası belirlenmesi lazım. Sadece siber zorbalık değil, normal zorbalıkta da okulun bunu reddedici tutumu olmalıdır. Öğrencilere bu anlatılmalı, afişler asılmalı ve zorbalık mağduru olan çocuk, zorbalık yapanın ceza alacağından emin olmalıdır. Eğer bir çocuk, 'Biri bana zorbalıkta bulunduğunda ve bunu anlattığımda gerçekten okul bana sahip çıkar, ailem sahip çıkar.' derse, anlatmaya meyilli olur ama 'Anlatsam da bir şey olmaz.' diye düşünürse, gizlemeye çalışır."

Okulun sosyal medya kullanımı yerine öğrencilerin fiziksel iletişimini teşvik etmesi gerektiğini kaydeden Tarakçıoğlu, rehberlik servislerinin de içe kapanan veya arkadaşlarından uzaklaşan çocuklarla ilgilenmesi gerektiğinin altını çizdi.

Tarakçıoğlu, "Zorba kişiler genellikle önce dost canlısı gibi davranarak çocuklara güven verirler. Çocuklar, kiminle yazıştığını bile bilmiyor olabilir, sadece bir profil resmine dayanarak güvenir. Zorba, dostça davranarak çocuğun güvenini kazanır, ona iyi hissettirir. Aile içi sorunları olan çocuklar, aile içinde çözemedikleri dertlerini bu kişilere anlatmaya başlar ve aralarındaki samimiyet gelişir." diye konuştu.

Doç. Dr. Tarakçıoğlu, şöyle devam etti:

"Zorbalık ya da birinin özel resimlerini göndermesi bir günde olmuyor. Bu, bir sürecin sonunda oluyor. Zorba kişiler, manipüle ederek kötü niyetlerini gizler. Özel resimleri ele geçirip yaymak gibi amaçları olsa da, dost canlısı gibi davranarak karşı tarafı bir aşk ya da sevgi ilişkisi olduğuna inandırır. Çocuklar normalde ailesiyle vakit geçirmek istemeyebilir, bu bir dereceye kadar normaldir. Ancak olağan dışı davranışlar, örneğin yemeklere katılmamak, günün büyük kısmını ekran karşısında geçirmek, sosyal medyada tanımadığı kişilerle yazışmak gibi durumlar uyarı işaretleridir. Aile bu işaretleri fark ettiğinde dikkat etmelidir. Aileler, çocuklarını suçlamadan, kavga etmeden ve hemen kısıtlamaya gitmeden bir uzmandan, özellikle çocuk psikiyatrisi uzmanından destek almalıdır. Zorbalık olduktan sonra geriye döndürülemez, bu nedenle olayı engellemek en mantıklı olanıdır. Bu tür durumlar engellenebilir travmalardır."

"Materyalist felsefenin yönetim sistemi devam ettikçe biz bu konuda hatalar yapmaya devam ederiz"

Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan da gençlerin sosyal medyada özel görüntülerini paylaşmalarının arkasındaki temel nedenlerden birinin ergenlik dönemindeki kimlik arayışı olduğunu kaydetti.

Aile içinde mutsuzluk, duygusal veya fiziksel ihmal ile istismar gibi durumların da gençleri bu tür paylaşımlara ittiğini belirten Tarhan, "Gençler en kolay yer olan sosyal medya üzerinden bazı kişilere ulaşarak, övgü alarak kendini tatmin etmeye çalışıyor. Ego tatminini öyle yapıyor. Hatta bazı durumlarda övgü almayıp da fazla eleştiri aldığı zaman şiddete eğilim ortaya çıkıyor." diye konuştu.

Tarhan, bir diğer nedenin ise madde bağımlılığı olduğunu belirterek gençlerin, maddenin etkisiyle kar-zarar analizi yapamadığını, dolayısıyla da hataların yaşandığını söyledi.

Siber zorbalığa maruz kalan gençlerin önemli bir kısmının bu duruma kendilerinin sebebiyet verdiğine dikkati çeken Tarhan, gençlerin bu durumu kendilerinin çözmeye çalıştıklarını ancak başarılı olamadıklarını vurguladı.

Tarhan, eleştiri, özgürlükçü, katılımcı ve serbest tartışma ortamı olan ailelerde birlikte kararlar alındığı için aidiyetin yüksek olduğunu anlatarak, şu uyarılarda bulundu:

"Aidiyet yüksekse genç bu durumda anne babayla rahat konuşabilir ama yukarıdan aşağıya otoriter aile tiplerinde çocuk, anne babayla değil arkadaşlarla her şeyi paylaşmaya başlar. Bu nedenle çocuklar anneye babaya yalan söyleme eğilimine giriyorlar. Yalanın yaygınlaşması da bunu artırıyor. İyi bir çocuk yetiştirmek için 50 sene önce yarım saat yetiyorsa şimdi bir saat zaman ayırmak gerekiyor. Çünkü fiziksel gelişim hızla oluyor ama ruhsal gelişim onun paralelinde olmuyor. Ruhsal gelişim eksik olduğu zaman çocuk rahatlıkla dış etkiye açık hale geliyor."

Tarhan ev ortamında konuşulan konuların çocuğun kafasındaki en kutsal değer haline geldiğini dile getirerek, "Kafamızdaki en kutsal değer nedir? Evde hep para konuşulsa evin kutsalı odur. Evde iyi insan olmak konuşuluyorsa evin kutsalı odur. Anne-baba bunu yaptığı gibi okulun da bunu yapması lazım. Bütün yönetim felsefesi yeniden ele alınması gerekiyor. Türkiye'de maalesef materyalist felsefenin yönetim sistemi devam ettikçe biz bu konuda hatalar yapmaya devam ederiz." değerlendirmesinde bulundu.

Gençlerin özel görüntülerini paylaşma eğilimini azaltılması için aile, toplum ve karar vericilere düşen görevler olduğunu belirten Tarhan, 15 yaşına kadar 3 saatten fazla akıllı telefon kullanılmaması gerektiğini, İsveç ve Fransa'nın bu konuyla ilgili tedbirler aldığını, ülkemizde de bu konuda okullarda kısıtlama getirildiğini hatırlattı.

Tarhan, kendisine zarar veren bir lise öğrencisini araştırdıklarında bu kişinin mesajlaşma ve sosyal medya uygulaması Discord'da yer alan arkadaşının talimatıyla bunu yaptığını gördüklerini aktararak, şunları kaydetti:

"Surlardan atlama olayı çıkınca aile panik yaptı. Eğer tedaviye getirmezsek öyle mi olacaktı diye. Gerçekten öyle. O çocuk şu anda rahatladı, çıktı. Kendine öz güveni gelişti, kendini ifade edebiliyor. O yaştaki çocuklar doğru, yanlış analizi yapamıyorlar. Böyle bir ortamda sosyal medyayı referans alarak yetiştirse bir çocuk böyle olur. Sosyal medya firmaları bu konuda hiç düşünmüyor. Onlar sadece kendi çıkarlarını düşünüyorlar. Sosyal sorumluluk kaygısı yok. Onun için aileler bu duruma kendisi sahip çıkacak. Devlet, zararlı olanların şalterini indirecek. Başka türlü olmaz."


Muhabir: Ümit Türk,Mehmet Yusuf Melikoğlu

OGÜNhaber