Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Altun, "Türkiye'nin önceliği her zaman Suriye'nin toprak bütünlüğü ve siyasi birliğinin korunması olmuştur." ifadesini kullandı.

İletişim Başkanı Altun: Türkiye'nin önceliği her zaman Suriye'nin toprak bütünlüğü ve siyasi birliğinin korunması oldu

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, "Türkiye'nin önceliği her zaman Suriye'nin toprak bütünlüğü ve siyasi birliğinin korunması olmuştur. Türkiye, Suriye topraklarında herhangi bir siyasi mühendislik yahut etnik tefrika çabasına katiyen müsamaha göstermeyecektir." ifadesini kullandı.

Altun, Avrupa Birliği'nin (AB) önde gelen yayın kuruluşlarından Euronews'in sorularını yanıtladı, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Suriye'deki gelişmeler ve Türkiye'nin Suriye politikasına ilişkin soruya karşılık Altun, Türkiye'nin tarihi boyunca hakkın, adaletin ve mazlumların yanında yer aldığını ve Suriye'de de bunu muhafaza ettiğini söyledi.

Kardeş Suriye halkının yaralarını sarmak, kalkınmasına katkıda bulunmak ve barışa hizmet etmek için Türkiye'nin samimi çabalarını sürdürdüğünü ifade eden Altun, bu doğrultuda, yerel halkın huzur ve emniyetine öncelik verildiğini dile getirdi.

Altun, Suriyeli muhacirlerin "gönüllü, güvenli ve izzetli" bir şekilde ülkelerine dönüşünün temin edildiğini söyledi.

Suriye'deki gelişmeleri, sadece bölgesel bir kriz olarak değil, küresel tesirleri olan hayati bir mesele olarak niteleyen Altun, "Türkiye olarak önceliğimiz Suriye'nin toprak bütünlüğü, siyasi birliği ve üniter yapısının muhafazasıdır. Zira bu durum hem bölgenin salahiyeti hem de Suriye halkının istikbali için zaruridir." değerlendirmesinde bulundu.

Türkiye, gayretlerini sürdürecek
Fahrettin Altun, Türkiye'nin, başından bu yana Suriye halkının meşru talep ve haklarını savunduğunu, halkın iradesine saygı gösterdiğini belirtti.

"Bu süreçte de Suriye halkının kendi geleceğini tayin etme çabaları ve direnişi esas belirleyici unsur olmuştur." ifadesini kullanan Altun, şöyle devam etti:

"Cumhurbaşkanımızın vizyonu çerçevesinde Dışişleri Bakanlığımız, yoğun bir diplomasi trafiğinde yürüttüğü çalışmalarla, bölgedeki tüm taraflarla diyalog kanallarını açık tutarak Suriye'nin toprak bütünlüğünün korunması ve kalıcı barışın tesisi için büyük çaba sarf etmektedir. Türkiye'nin Rusya ve İran ile yürüttüğü diplomasi de bu doğrultuda Suriye'de kalıcı barış ve istikrarın tesisi amacıyla uluslararası toplumla birlikte hareket etme çabasının bir parçasıdır. Bu bağlamda Türkiye'nin önceliği her zaman Suriye'nin toprak bütünlüğü ve siyasi birliğinin korunması olmuştur. Türkiye, Suriye topraklarında herhangi bir siyasi mühendislik yahut etnik tefrika çabasına katiyen müsamaha göstermeyecektir. Suriye topraklarında yuvalanan terör örgütlerinin varlığı yalnızca ülkemizin sınır güvenliğini değil, bölgenin istikrarını da tehdit etmektedir. Bu sebeple Türkiye, terörle mücadelede kararlı bir şekilde saf tutmaya devam etmekte kararlıdır."

Türkiye'nin uluslararası aktörlerle iş birliği halinde, adalet ve hakkaniyet temeline dayanan çözüm odaklı bir siyaset izlediğini aktaran Altun, "Bizim için Suriye, yalnızca bir komşu ülke değil, tarihi ve insani bağlarla yekvücut olduğumuz bir coğrafyadır. Türkiye, adaletin müdafi ve mazlumların hamisi olarak bölgenin huzur ve istikrarı için gayretlerini sürdürmeye devam edecektir." ifadelerini kullandı.

Türkiye, tarihsel sorumluluğunu yerine getiriyor
Somali ve Etiyopya görüşmelerinde Türkiye'nin arabuluculuk çabalarının, aynı şekilde Rusya ve Ukrayna arasında devam edip etmediğine yönelik soru üzerine Altun, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde Türkiye'nin, barışın ve istikrarın tesisi hususunda önemli bir aktör olarak tarihsel sorumluluğunu yerine getirdiğini vurguladı.

Altun, Somali ve Etiyopya arasındaki görüşmelerden Karadeniz Tahıl Anlaşması'na kadar geniş bir yelpazede Türkiye'nin arabuluculuk görevini başarıyla icra ettiğinin altını çizdi.

Türkiye'nin Rusya ve Ukrayna arasında başlattığı diplomatik sürecin de bu doğrultuda kayda değer bir örnek teşkil ettiğini belirten Altun, şunları kaydetti:

"İstanbul, söz konusu süreçte bir barış platformu olarak takdim edilmiş ve uluslararası alanda büyük takdir toplamıştır. Ülkelerin, İstanbul'da tekrar bir araya gelmesi elbette mümkün olabilir. Bu bağlamda Türkiye istikrarlaştırıcı güç olarak gerek insani konularda gerekse barış müzakerelerinin başlatılması için her türlü desteği sunmaya hazırdır. Rusya ve Ukrayna arasındaki krizin daha da derinleşmesini engellemek için tüm tarafların yapıcı ve sorumlu bir tavır sergilemesi gerektiğine inanıyoruz. Türkiye olarak, sadece bölgesel barışın değil, küresel istikrarın temini adına da her türlü gayreti göstereceğiz, gösteriyoruz."

Almanya'daki saldırı
Avrupa'da aşırı sağın yükselişi ve Almanya'nın Magdeburg kentinde bir İslam karşıtı tarafından gerçekleştirilen saldırıya ilişkin soruya karşılık Altun, bu saldırıyı en şiddetli şekilde kınadığını belirterek, hayatını kaybedenlerin ailelerine, Alman halkına ve hükümetine baş sağlığı diledi.

"Magdeburg'da gerçekleşen saldırının bir İslam karşıtı tarafından düzenlenmiş olması, Avrupa'da yükselen aşırı sağın ve İslam düşmanlığının ulaştığı endişe verici boyutları bir kez daha gözler önüne sermektedir." değerlendirmesinde bulunan Altun, bu tür saldırıların yalnızca Müslüman toplulukları değil aynı zamanda Avrupa'nın birlikte yaşama kültürü ve toplumsal barışını da derinden sarstığını söyledi.

Altun, son yıllarda Avrupa'da aşırı sağın "yeni normal" olarak algılanmaya başlaması ve İslam karşıtı söylemlerin sıradan bir retoriğe dönüşmesinin, nefret suçlarının artmasına ve toplumsal kutuplaşmanın derinleşmesine zemin hazırladığına dikkati çekti.

Müslümanların Avrupa'da sosyal hayatlarında ayrımcılıkla, iş hayatlarında dışlanmayla ve giderek artan şekilde fiziksel saldırılarla karşı karşıya kaldığını dile getiren Altun, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Ancak bu mesele yalnızca İslamofobi olarak değerlendirilmemelidir; bu, aynı zamanda Avrupa'nın toplumsal uyumunu tehdit eden ciddi bir güvenlik ve insan hakları krizidir. Bu tür hadiseler, Müslümanların sistematik olarak ötekileştirilmesinin ve ayrımcılıkla yüz yüze bırakılmasının yalnızca bu topluluklara zarar vermediğini aynı zamanda Avrupa'nın demokrasi, insan hakları ve toplumsal dayanışma gibi temel değerlerini aşındırdığını açıkça ortaya koymaktadır. Avrupa'nın barış ve bir arada yaşama ideali, bu sorun karşısında sessiz kalınarak değil aksine güçlü bir iradeyle köklerine inilip çözüm üretilerek korunabilir. Bu nedenle, İslam karşıtlığıyla mücadele etmek için net bir duruş sergilenmeli ve somut adımlar atılmalıdır. Nefret suçlarını caydıracak hukuki düzenlemeler hayata geçirilmeli, toplumsal hoşgörü ve kapsayıcılığı artıran eğitim ve politika çalışmaları önceliklendirilmelidir. Tüm Avrupa ülkeleri olarak, farklılıklarımızın zenginlik olduğu bilinciyle hareket etmeli ve toplumsal dayanışmayı güçlendiren politikaları uygulamaya koymalıyız. Aksi halde, huzur ve istikrarın korunması mümkün olmayacaktır."

AB, Türkiye ile bir işbirliği geliştirmeli
Fahrettin Altun, Türkiye'nin AB üyeliği sürecine ilişkin soruyu cevaplarken, AB'ye üyelik hedefinin, Türkiye'nin stratejik vizyonunun bir parçası olduğunu dile getirdi. Altun, bu sürecin sadece bir dış politika tercihi değil, aynı zamanda demokrasiye olan bağlılık ile kalkınma ve küresel işbirliği konusundaki çabaların da bir tezahürü olduğuna dikkati çekti.

Türkiye'nin üyelik hedefinden hiçbir zaman vazgeçmediğinin altını çizen Altun, şu değerlendirmelerde bulundu:

"2025 yılı bu anlamda yeni fırsatların doğabileceği bir yıl olabilir. Ancak şunu açıkça ifade etmeliyiz ki, Avrupa Birliği'nin yaklaşımı da bu sürecin belirleyici unsurlarından biridir. Daha önce de belirtmiş olduğum gibi AB, uluslararası arenada etkin bir rol oynamak istiyorsa Türkiye'yi üyeliğe kabul etmek durumundadır. Türkiye, her zaman AB ile işbirliğini güçlendirmeye hazır bir duruş sergilemiştir. Üyelik sürecinde karşı karşıya kalınan çifte standartların ortadan kalkması, yapıcı bir diyalog ortamının oluşması en temel beklentimizdir. Gelecek dönemde, özellikle küresel ve bölgesel krizlerin ortak çözüme kavuşması adına AB'nin Türkiye ile daha güçlü bir iş birliği geliştirme ihtiyacını göreceğimize inanıyoruz."

Kendi bulut stratejimizi oluşturmayı amaçlıyoruz
Türkiye'nin yapay zeka stratejisine dair sorulan soruya karşılık Altun, "Türkiye, geliştirdiği Ulusal Yapay Zeka Stratejisi ile küresel ölçekte değer üreten sürdürülebilir bir yapay zeka ekosistemi kurma gayreti içindedir." dedi.

"Bu strateji, yapay zeka uzmanları yetiştirmek, istihdamı artırmak, araştırmayı ve yenilikçiliği teşvik etmek, kaliteli verilere, teknik altyapıya erişimi genişletmek, sosyoekonomik uyumu hızlandırmak ve uluslararası iş birliklerini güçlendirmek gibi çok önemli hedefleri içermektedir." ifadesini kullanan Altun, şöyle devam etti:

"Türkiye, bu hedeflere ulaşmak adına büyük bir çaba sarf etmektedir. Yapay zeka stratejimizin bir diğer önemli yönü de bu teknolojinin sebep olduğu sosyoekonomik dönüşümde toplumsal, kültürel ve insani değerlerin korunmasına özen göstermektir. Bu süreçte en fazla üzerinde durduğumuz meselelerden biri veri mahremiyetidir. Yapay zeka modellerinin hırçın veri politikalarına karşı kendi bulut stratejimizi oluşturmayı amaçlıyoruz. Bu bağlamda dezenformasyonla mücadeleyi bir politika alanı olarak kurumsallaştırıyor ve doğru bilginin, hakikatin hükümferma olması için tüm gücümüzle çalışmalarımızı sürdürüyoruz. İletişim Başkanlığı olarak halkı yanıltan ve manipüle eden yalanların karşısında duruyor, hakikatin ve doğru bilginin yayılması için azimle mücadele ediyoruz. Türkiye olarak bu çabalarımızla yalnızca dijital teknolojilerin sorumlu bir şekilde kullanılmasını değil aynı zamanda toplumun güvenliğini ve huzurunu da temin etmeyi amaçlıyoruz."

Yeni sosyal medya ortamlarının kurulması zaruret
Fahrettin Altun, "Yapay zekanın getirdiği tehditlere karşı yaklaşımınız nedir?" sorusu üzerine, yapay zeka araçlarının dünyayı ve bütün sektörleri hızla değiştirdiğini belirtti.

Yapay zekanın stratejik iletişimde ezber bozan bir güç olduğunu ifade eden Altun, kısa süre önce yalnızca bilim kurgu filmlerinde hayal edilebilen fikirlerin, bugün herkesin kolaylıkla erişebileceği bir noktaya geldiğini söyledi.

Teknolojinin bu pozitif yönlü ilerleyişinin, doğru amaçlarla kullanılmadığında bir dijital silaha dönüşme potansiyeli taşıdığına dikkati çeken Altun, "Algoritmaların kontrol ettiği bir dünyada, bireylerin sadece yankı odalarına hapsolması, toplumsal kutuplaşmayı körüklemekte ve hakikatin yerini yalanlar almaktadır. Bu durum, yapay zekanın etik ilkelerle yönetilmesi gerektiği gerçeğini bir kez daha gözler önüne sermektedir." dedi.

Yapay zeka ve diğer teknolojilerin iletişim alanında sunduğu yeni fırsat, deneyimlerin, zengin bir iletişim ekosistemi oluşturduğunu dile getiren Altun, şu değerlendirmede bulundu:

"Bu ekosistem temel insani değerlerden saptığında, menfi değerlerin, yalan bilginin ve dezenformasyonun küresel bilgi ortamı üzerinde sebep olabileceği sorunları ve meydan okumaları gözler önüne sermektedir. Bu bağlamda, özellikle genç bireyler, sosyal medya platformlarında ve yapay zeka ile şekillendirilen içeriklerle karşı karşıya kaldıklarında savunmasız durumdadır. Hızla yaşlanan dünya nüfusunda, her yaştan birey yapay zeka aracılığıyla maruz kaldığı yanlış bilgilerle manipüle edilme riski taşımaktadır. Bu noktada dijital tehditlere yönelik farkındalık oluşturulması ve medya okuryazarlığının artırılması önem kazanmaktadır. Savunmasız gruplar için, şiddet, yıkıcı değerler ve dezenformasyona karşı temel etik kodlarının inşası ve bu sürece hizmet edecek içeriklerin üretilmesi, yeni sosyal medya ortamlarının kurulması bir zaruret halini almıştır."

Küresel düzeyde tedbir alınmalı
Hakikatin değersizleşmesinin, günümüz iletişimcilerini en fazla zorlayan sorunların başında geldiğine dikkati çeken Altun, "Yapay zekanın dezenformasyonu daha da yaygınlaştırabileceği göz önünde bulundurulduğunda, medya sektöründe insan faktörünün etkisini azaltmaktansa, kullanılacak yapay zeka algoritmalarının insanileştirilmesi gerektiği açıktır." diye konuştu.

Kamusal alanda hizmet veren iletişim sektörünün, yapay zeka tekeline terk edilmemesi gerektiğine vurgu yapan Altun, konuşmasını şöyle tamamladı:

"Dijital alandaki kapsamlı dönüşümleri yönetmek için küresel iş birliğinin önemi her geçen gün daha fazla hissedilmektedir. Yapay zekanın geliştirilmesi ve işleyişi için sınırların, kapsayıcı bir yaklaşım çerçevesinde belirlenmesi büyük önem arz etmektedir. Devletlerin demokratik süreçlerine ve iç işlerine müdahale ya da yıpratma amaçlı dezenformasyon ve manipülasyon saldırılarında, yapay zeka teknolojilerinin kullanılmaması için küresel düzeyde gerekli tedbirler alınmalıdır."
OGÜNhaber