Diyanet İşleri Başkanı Erbaş, "Yakın zamanda Fransa’da yayınlanan bir bildiride dile getirilen iddialar Kur’an’a yapılmış en büyük iftiradır." dedi.
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, Din İşleri Yüksek Kurulunun "Dinin Anlaşılması Meselesi: Sabiteler ve Değişkenler" başlığıyla Beyoğlu'nda bir otelde dün ve bugün düzenlediği "8. Güncel Dini Meseleler İstişare Toplantısı"nın sonuç bildirgesini açıkladı.
İslam'ın, hayatın bütününü inanç, ibadet, amel ve ahlak açısından yönlendiren, ilim ve hikmetle aydınlatan ilahi bir inayet ve rahmet olduğunu belirten Erbaş, bu ilahi inayet ve rahmetin, peygamberler silsilesinin sonuncusu Hz. Muhammed Mustafa'ya indirilen son vahiy olan kitap ile onun açılımı olan sünnette ifadesini bulduğunu söyledi.
Erbaş, "Kitap ve sünnet, sahabe uygulamasında somutlaşmıştır. Sahabeden itibaren ortaya konulan anlama ve yorumlama çabalarının sonucu olarak belirlenen dinin ilke ve kuralları, tarih boyunca yapılan içtihatlarla şekillenmiştir." diye konuştu.
İslam'ın temel kaynaklarının kitap ve sünnet olduğunu vurgulayan Erbaş, "Bu iki ana kaynağın sunduğu bilgi icma, kıyas, istihsan, maslahat gibi delil ve yöntemlerle işlenerek farklı zamanlarda ve farklı kültür havzalarında yaşayan bütün Müslümanları dinin kuşatması sağlanmıştır. İslam dininin, ilahi vahyin son halkası ve insanlığa evrensel bir davet olmasının gereği de budur." ifadelerini kullandı.
Erbaş, hayatın, tabii olarak süreklilik ve değişim gerçeği üzerine kurulmuş olduğundan, evrensel bir din olan İslam’ın da bu değişim karşısında birtakım sabitelerin yanı sıra değişkenlerin bulunması kaçınılmaz olduğunu kaydederek, başta inanç esasları olmak üzere ibadetlerin, emirlerin-yasakların, helallerin-haramların ve ahlaki ilkelerin dinin zaman ve mekan üstü sabiteleri olduğunu ve belli bir zamana, mekana, şarta, örfe, ihtiyaç algısına ve dönemin bilimsel bilgisine dayalı olan hükümlerin ise değişime açık olduğunu ifade etti.
İslam'daki sabiteler ve değişkenlerin, sahabe asrından itibaren oluşan zengin ilim geleneğinin ürettiği usuller çerçevesinde belirlendiğini anlatan Erbaş, "Söz konusu gelenek, tarihi süreç içerisinde farklı zaman dilimlerinde, döneminin kültürünü, ihtiyaç ve problemlerini gözeterek ortaya çıkan birikimi ifade eder. Geçmişten bize ulaşan yorum ve yaklaşımlardan oluşan bu birikimin dinin bizzat kendisi olarak algılanması da, bütünüyle göz ardı edilerek, sadece Kur’an’ın yahut sadece Kur’an ve sünnetin esas alınması gerektiği düşüncesi de doğru değildir." şeklinde konuştu.
Erbaş, yenilenmeyi ifade eden ve geleneklerinde var olan ıslah, ihya ve tecdid kavramlarının, dönemsel ihtiyaçlar gözetilerek güncel sorunların belirli bir usul çerçevesinde çözümlenmesi çabasına işaret ettiğini söyledi.
Modern dönemle birlikte hızlı ve etkili bir değişimin yaşandığı inkar edilemeceğini vurgulayan Erbaş, şunları kaydetti:
"Evrensel bir din olan İslam’ın yaşanılan durum karşısında bu değişime cevap verebilecek bir iç dinamizme sahip olduğu açıktır. Makasıddan maslahata, örften istihsana kadar birçok çözümün imkanını bünyesinde barındıran içtihat bu dinamizmi sağlayan ana unsurdur."
İçtihat beşeri bir faaliyet olduğu için her müctehidin, usul ve yöntem anlayışının, bilgi birikimi ve çevresel ve toplumsal etkenler sebebiyle farklı görüşler ileri sürebildiğini hatırlatan Erbaş, "Anlayış, bilgi ya da toplumsal etkenlerdeki değişmelerin beşer ürünü olan içtihatlarda da değişime sebep olması son derece doğal bir durumdur. Fakihler bu gerçeği, 'Ezmânın tağayyuru ile ahkamın tağayyuru inkar olunamaz' kuralıyla ifade etmişlerdir." şeklinde konuştu.
Erbaş, "Zamanın ve sosyal hayatın değişiminin bir sonucu olarak ortaya çıkan yeni meseleler ve güncel konular hakkında görüş beyan ederken çağın idrakine hikmete uygun bir dille sunulmasına ihtiyaç olduğu açıktır. Bu konuda, toplumun her kesimine hitap edebilecek kuşatıcı ve anlaşılır bir dil ve üslup kullanılması, tek doğrucu yaklaşımlardan uzak durulması, nefret ve şiddet içerikli söylemlerden kaçınılması gerekmektedir." ifadelerini kullandı.
Kur’an-ı Kerim'in Allah’ın indirdiği son kitap olduğunu vurgulayan Erbaş, şöyle devam etti:
"Bu ilahi kelam, hiçbir değişikliğe uğramadan günümüze kadar gelmiştir. Yakın zamanda Fransa’da yayınlanan bir bildiride dile getirilen iddialar Kur’an’a yapılmış en büyük iftiradır. İslam medeniyetinin farklı inanç mensupları ile bir arada yaşama tecrübesi bildirgede dile getirilen iddiaları ve ithamları yalanlamaktadır."
Erbaş, Diyanet İşleri Başkanlığı, ibadet vakitlerini geçmişten günümüze İslam alimlerinin ve astronomların ortak görüşünü, İslam dünyasındaki uygulamaları ve bilimsel gözlem sonuçlarını göz önünde bulundurarak belirlediğini hatırlatarak, şunları kaydetti:
“Nitekim Diyanet İşleri Başkanlığının sürdürdüğü gözlem sonuçları Diyanet takviminde yer alan ibadet vakitlerinin doğruluğunu bir kez daha teyit etmiştir. Bu itibarla imsak ve yatsı vaktinin belirlenmesiyle ilgili tarihte ve günümüzde İslam dünyasında muteber olmayan görüşlerin gündeme getirilmesi, dini ve ilmi gerçeklerin göz ardı edilerek zihinlerin bulandırılması ve halkımızın huşû içinde ifa etmeye çalıştığı ibadetlerin sıhhatinin tartışma konusu yapılması ramazanın manevi iklimine gölge düşürmektedir. Bu sebeple ibadet vakitleri konusunda meydana getirilmeye çalışılan tereddütlere itibar edilmemelidir.”
Ramazan ayında gerçekleştirilen dini içerikli programların, inançtan ibadete, ahlaktan sosyal hayata, ilimden kültür ve medeniyete kadar hemen her alanda bilgilendirme ve bilinçlendirme için çok önemli bir fırsat sunduğuna dikkati çeken Erbaş, bu programlarda, İslam’ın temel kaynaklarına dayalı sahih dini bilgi esas alınması gerektiğini, hurafelerden, ayrıştırıcı ve ötekileştirici söylemlerden ve her türlü istismardan uzak durulması gerektiğini dile getirdi.