Fakat bazıları var ki akıllara durgunluk verecek cinsten.
Dünyanın en dehşet verici hapishanesi: Pedrinhas Cezaevi
Brezilya'daki
Pedrinhas Cezaevi, yaşadığımız gezegenin en dehşet verici cezaevilerinden birisi olarak gösteriliyor.
Bu korkunç cezaevinde her yıl ortalama 75 mahkum öldürülüyor. Ne yazık ki bu cinayetlere ne gardiyanlar ne de polisler engel olamıyor.
Pedrinhas Cezaevi'nde;
çete üyeleri, mafyalar, katiller, caniler, uyuşturucu satıcıları ve psikopatlar bulunuyor. Bunlar zaman zaman birbiriyle kapışıyor. Bütün engellemelere rağmen özellikle çete üyeleri içeriye ateşli silahlar sokuyor. Hatta çete üyeleri arasında silahlı çatışmalar da çıkıyor. İşin ilginç yanı silahlı çatışmada bir de pompalı tüfekler bulunuyor.
Burada yatan çete üyeleri zaman zaman kadınlar koğuşunu basıp buradaki kadınlara tecavüz ediyor.
Bir yılda ortalama 20 kadın mahkum bu nedenle hamile kaldı. Şimdi onlar doğurmayı bekliyor. Alınan önlemler çete üyelerinin kadınlara tecavüz etmesini bile engellemiyor.
Dünyanın en acımasız katili: Albert Fish
Albert Fish, tarihin en acımasız seri katillerinden biridir.
Fish sadece bir seri katil olmakla kalmayıp, aynı zaman yamyamdır da. Ayrıca Fish, Hollywood yapımı birçok filme de ilham kaynağı olmuştur. Bu filmlerden en popüleri Kuzuların Sessizliği’dir.
Albert Fish yaşlı, genç ayrımı yapmaksızın birçok cinayet işlemiş ve öldürdüğü birçok kişinin etini de yemiştir. Çocuk yaşta yetimhaneye düşen Albert Fish, buraya uyum sağlayamaz ve ruhsal olarak çöküntüye uğrar.
Annesiyle beraber yaşadığı dönemde sıkça uğradığı cinsel istismar, onun ruh sağlığını daha da kötüleştirir ve şizofrenik davranışlar sergilemesine neden olur.
Küçük kızlara işkence yapıyor, tecavüz ediyor ve en sonunda öldürüyordu.
Kurbanları acı çekerken o bu durumdan zevk alıyordu. Bunları tanrı için yaptığını dile getiriyor ve tanrının onu kutsadığına inanıyordu. Fish, öylesine kontrolden çıkmıştı ki, kendisine dahi işkence yapıyordu; sopayla kendini dövüyor,
idrarını içiyor hatta
kendi etinden et koparıyordu.
Tanrı tarafından kutsanmak için bunları yapmanın gerekli olduğuna inanan Fish, lise döneminin ardından evlenip ve çocuk sahibi olur. Ancak ilerleyen yıllarda karısı onu terk etmesi dahi Fish üzerinde herhangi bir etki yapmaz. Fish, yine bildiğini okur ve
onlarca kız çocuğuna tecavüz etmeye devam eder. Aynı zamanda sürekli
başka kadınlarla da cinsel ilişkiye girer.
Albert Fish’in yakalanmasına neden olan olay ise, küçük bir kız çocuğunu öldürüp, parçalara ayırıp bir otel odasında haftalarca yemesi olur. Üstelik bu kız en yakın komşularının çocuğudur. Fish sergilediği davranışlarla komşularının güvenini kazanır. Kimse onun seri katil olabileceğini aklına bile getirmez. İnsanların gözünde iyi bir imajı vardır.
Bu imaj sayesinde komşusunun kızını, yeğenin doğum günü partisine götürme teklifine olumlu cevap aldı; ancak bu küçük kızın sonu oldu.
Kıza tecavüz edip öldürdükten sonra parçalara ayırdı. Bu
parçaları da pişirerek yedi ve bunun üzerine kızın ailesine mektuplar yazmaya başladı. Mektuplarda kızlarına nasıl tecavüz ettiğini ve onu nasıl yediğini anlatıyordu. Yazdığı bu mektuplar onun yakalanmasını sağladı.
Fish, idam edileceğini öğrendiğinde bunun kendisi için daha önce hiç tatmadığı bir zevk olduğunu ve bunu yaşamak için sabırsızlandığını söyledi.
Dünyanın en pis şehri: Hindistan, Mumbai
"Herkes kendi evinin önünü temizlese etraf temiz olur" derler. Bu cümle Mumbai için geçerli değil.
Hindistan'ın en büyük şehri; eski adı Bombay yeni adıyla Mumbai,
dünyanın en pis şehri olarak tarihe geçti.
20 milyon insanın yaşan bu şehir, dünyanın 3'üncü büyük şehri.
Şehir, Hindistan'ın ticaret, finans, ve kültür başkenti olmasına rağmen sokaklar çöp içinde.
Bollywood olarak bilinen Hint Sinema endüstrisi yer aldığı şehirde büyük bir
fakirlik yaşanıyor.
Dünyanın en gizemli olayı: Voynich el yazması
Voynich el yazması, bilinmeyen bir yazıyla yazılmış, anlamı çözülemeyen gizemli bir kitap.
1450 ila 1520 yıllarında yazıldığı tahmin edilmektedir. Kitap 15 cm.'ye 22,5 cm. ölçülerinde ve 240 sayfadır ancak tamamının 270 sayfa olduğu düşünülmektedir. Kitaba ismini veren,
1912 yılında varlığını ortaya çıkaran Wilfrid M. Voynich adındaki sahaftır. Yapılan bilimsel incelemeler, kitabın Voynich tarafından yapılmış bir sahtekarlık olmadığını kanıtlamıştır.
Kitap çok sayıda ilginç resim içerir. Bunlardan bir kısmı yıldızları, bitkileri ve tuhaf bir tesisatla birbirine bağlı küvetlerde yıkanan çıplak kadınları gösterir. Resimlere bakılarak kitabın belli konularda bölümlerden oluştuğu tahmin edilmektedir.
Kitabı Roger Bacon, John Dee ve Edward Kelly dahil çeşitli kişilerin yazdığı öne sürülse de bu iddiaların hiçbiri kanıtlanamamıştır.
Voynich el yazması yıllardır
dilbilimciler, kriptologlar, tarihçiler, diğer branşlardan bilim adamları ve meraklılar tarafından yoğun olarak incelenmekle birlikte, çözüldüğüne dair hiçbir kanıt bulunmamaktadır. İstatistiksel ve dilbilimsel çözümlemeler, metnin rastgele yazılmış anlamsız bir işaret yığını değil, doğal bir dilin yazıya geçirilmiş hali olduğunu göstermektedir. Ancak bunun hangi dil olduğu bilinmemektedir.
Dünyanın en tehlikeli ülkesi: Suriye
Hiç şüphesiz dünyanın en tehlikeli ülkesi Suriye. Ülke perişan halde, bunu ülkece biz de çok yakından hissediyoruz. 2 milyondan fazla mülteci ülkemizde.
Toplamda 4,5 - 5 milyon insan Suriye'yi terk etmek zorunda kaldı.
Ölenlerin sayısı yüz binlerle ifade ediliyor. Ülkede IŞİD ve El-Nusra başta olmak üzere birçok radikal grup Suriye topraklarında.
Şu sıra Suriye sınırlarında olmak başlı başına büyük bir tehlike...
Dünyanın en korkunç mekanı: Paris yeraltı mezarlığı
700'lü yıllarda
Paris'te meydana gelen veba gibi salgın hastalıklardan ölenler kilisenin kararıyla, kireç ocaklarında yakıldı.
Bu maksatla yerin altına yapılmış odalarda binlerce insan kireçlenerek ortadan kaybedildi.
Ta ki 1844 yılında ilk kazılarda odalar ortaya çıkarılıncaya kadar bu konu gizli kaldı. Ardından yapılan Paris Metrosu'nun inşaatı sırasında bütün Paris altının mezar odalarıyla dolu olduğu görüldü.
Dünyanın en vahşi ayini: Yamyamlık
Bazı gelenekler kendi kendine dua etmek gibi sessiz olsa, bazıları daha çok insanı kapsayabilen şiddetli gelenekler olabilir.
Hindistan'ın Varanasi şehrinde yaşayan Aghori Babalar ölüleri yemeleriyle ünlüler. İnsanın en büyük korkusunun kendi ölümleri olduğuna inanırlar ve bunu aydınlanmanın önünde bir engel olarak görürler. Bu yüzden
ölümle yüzleşmenin yolunu ölüleri yemek olarak görürler.
Bu kültüre göre din adamları, çocuklar, evlenmemiş veya hamile kadınlar yakılamazlar, bunun yerine öldükten sonra nehire bırakırlar, Aghori Babalar da onları nehirden alır ve yerler.