Türkiye Kamu-Sen İstanbul İl Başkanı Yrd. Doç. Dr. M. Hanefi Bostan, 32. Kıtalararası Avrasya Maratonu sırasında sallanan Boğaziçi Köprüsü'nün hasar aldığını belirtti.
Yazılı açıklama yapan Hanefi Bostan, Pazar günü Boğaziçi Köprüsü'nde yapılan 32. Kıtalararası Avrasya Maratonu sırasında felaketin eşiğinden dönüldüğünü belirterek, "Dünyada başka büyük maratonlar da var; New York ve Berlin maratonları bunların en başında geliyor; ancak, dünyada kıtalararası tek maraton bu: Avrasya Maratonu. Maraton heyecanlı, ama telaşsız, sakin başladı ve güzel bitti.
84 ülkeden 8 bin atlet katıldığı Avrasya Maratonu'nda en fazla Alman atletler boy gösterdi; sporculara toplam 1 milyon dolar para ödülü dağıtıldı, genel klasmanda erkek ve bayanlarda birincilere 50 bin, ikincilere 25 bin, üçüncülere 15 bin, dördüncülere 10 bin, beşincilere 8 bin dolar ödül verildi. En büyük başarıyı Afrikalı atletler gösterirken Türk atletleri de rekorlar kırdılar ve dereceler aldılar" diye konuştu.
15 kilometrelik halk koşusu sırasında 100 binden fazla kişinin, senede bir defa araç trafiğine kapatılıp sadece yaya trafiğine açılan Boğaz Köprüsü'nü yürüyerek geçmek için Asya yakasında toplandığını anlatan Bostan, "Büyük yürüyüşün başlarında görünürde can sıkacak herhangi bir hadise bulunmuyordu.
Herhangi bir olumsuz gelişmeye karşı tedbirler alınmıştı. Köprü üzerinde intihar yaşanmaması için geniş güvenlik önlemi alınmış, yolun alt kısmındaki bölümde, iki tarafa da polis ekipleri yerleştirilmişti; müdahale edilmesi gereken durumlar hasıl olabilir düşüncesiyle sağlık istasyonu kurulmuştu, 112 Acil Servis'in motorize ekipleri de köprü üzerinde görevleri başında bulunuyordu. Bazıları halay çekiyor, bazıları toplumu kitap okuma konusunda teşvik etmek için açık havada yüksek sesle kitap okuyordu.
Buraya kadar her şey güzel gitti; ama yavaş yavaş, çok büyük tehlikeler doğurabilecek gelişmeler göze çarptı. Köprü üzerindeki kalabalığın adeta bir sel halini alıp 170 bin kişiye kadar ulaşmasıyla, dev çelik köprüde sallantılar görülmeye başladı ve zamanla büyüdü; köprünün çelik gövdesi eğilip bükülüyor, elektrik aydınlatma direkleri sağa-sola sallanıyor ve bütün bunlar naklen yayın veren televizyonları izleyen seyirciler tarafından da gayet net bir şekilde görülüyordu.
Köprü üzerinde yürümekte olanlarda tedirginlikler görülmeye başlandı. Anons yapılarak dağınık yürümeleri istendi. Çok şükür ki, bu sallantılar daha fazla büyümedi ve Halk Yürüyüşü bir facia ile noktalanmadan sona erdi" ifadelerini kullandı.
"BU SALLANTILAR BU KADAR HAFİFE ALINAMAZ"
Bu konuda Prof. Dr. Ahmet Vefik Alp'in yaptığı açıklamaları hatırlatan Bostan, "Prof. Dr. Ahmet Vefik Alp, salınımlar esnasında sistemin normal durumuna göre yaptığı yer değiştirme miktarına 'genlik' denildiğini hatırlattı. Salınımların sistemin doğal frekansına eşit olması halinde, sistemin genliğinin sonsuza dek artma eğilimi gösterdiğini savunan Alp, bu olaya 'rezonans'' denildiğini ve rezonansın hasara yol açtığını bildirerek, köprünün derhal, vakit geçirmeden, köprü uzmanları tarafından tepeden tırnağa teknik kontrolden geçirilmesinin şart olduğunu bildirdi.
Şimdi, dikkatle bir durup düşünmek gerekir. Köprüde meydana gelen ve bütün Türkiye tarafından canlı yayında gözlemlenen ve elektrik direk bağlantılarını koparan bu sallantılar bu kadar hafife alınamaz. Çok ciddi bir risk ile karşı karşıya bulunduğumuz inkar ve reddedilemez. Ve inkar ve reddedilemez ki, artık Boğaz Köprüsü, az ya da çok, hasar almıştır. Köprümüz faciayı şimdilik atlattı; ama o da şanstan. Zira eğer bu esnada bir de bir rüzgar olmuş olsaydı felaket kesinlikle kapımızı çalmış olurdu" açıklamasında bulundu.
"FELAKET BİZ TEĞET GEÇTİ YA DEĞİP DE GEÇSEYDİ"
Bostan, Takoma Narrows Köprüsü'nün açılışından dört ay sonra, 7 Kasım 1940 günü nasıl yıkıldığını da anlatarak: şöyle devam etti:
"Daha önce de fazlasıyla esnek olduğu gözlenen 853 metre uzunluğundaki köprü tablası, üzerinde yürüyen yüz binlerin sebep olduğu tınlaşım sebebiyle değil, saatte yaklaşık 68 kilometre hızla esen rüzgarın etkisiyle burularak salınmaya başladı. Salınımın genliğinin artması nedeniyle bazı askılar yerinden çıkınca da tabla çöktü.
Anında alınan zecri tedbirlerle Takoma Narrows Köprüsü bir katliama yol açmadı; ama insanlığa unutulmayacak bir ibret olarak geçti. Felaket biz teğet geçti ya değip de geçseydi. Köprü üstündeki 170 bin kişiyi kim kurtarabilirdi? 170 bin can ne demek? Dört tane 1999 depremi demek. Bu facianın sonuçlarını millet olarak atlatamazdık; kim ne derse desin, böyle bir felâketin altından kalkamazdık."