Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, “15 Temmuz gibi önemli alanlarda kritik olan husus, milletin hep beraber kendi iradesine sahip çıkmasıdır. 15 Temmuz’u farklı kılan da budur” dedi.

Bakan Tekin: “15 Temmuz gibi önemli alanlarda kritik olan husus, milletin hep beraber kendi iradesine sahip çıkmasıdır”

“8. Uluslararası 15 Temmuz Sempozyumu, 15 Temmuz’dan Gazze’ye Direniş” programı İstanbul Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Cemil Bilen Konferans Salonunda düzenlendi. 15 Temmuz Derneği ve Milli Eğitim Bakanlığının işbirliğiyle düzenlenen programa Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, 15 Temmuz Derneği Başkanı İsmail Hakkı Turunç, milletvekilleri ve öğrenciler katıldı.

“15 Temmuz gibi önemli alanlarda kritik olan husus, milletin hep beraber kendi iradesine sahip çıkmasıdır”
Programla ilgili konuşan Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, “15 Temmuz gibi önemli alanlarda kritik olan husus, milletin hep beraber kendi iradesine sahip çıkmasıdır. 15 Temmuz’u farklı kılan da budur. 27 Mayıs Darbesini, darbeden 5 gün sonra ’meşru bir iktidar değişikliği hareketidir’ diye yorumlamak, ’alt devrim’ diye kitap yazmak hiçbir şekilde darbelerle mücadele anlamında bize bir katkı vermez. Biz Milli Eğitim Bakanlığı olarak ana hareket noktası milli irade, millet, demokrasimiz, cumhuriyetimiz bunu aldık. Buna yönelen her hareketi darbe olarak tanımlayıp bu türden olağanüstü durumlarla karşılaştığımızda milletlimizin tamamının ülkesini seven milletini seven herkesin bu anlamda devlete, millete, milli iradeye sahip çıkmasını arzu ettik. Bunu da bugün kamuoyunda çok tartışılan Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli müfredatımız içine bunu eklemiş olduk. Bu ülkeye hep beraber amasız, fakatsız sahip çıkma şuurunu çocuklarımıza verelim istedik” dedi.
Savaşların insanların yaşadıkları yeri terk etmesine neden olduğunu söyleyen Bakan Tekin, “Türkiye’deki yerleşik vesayetçi geleneğin ürettiği darbe ve darbe girişimlerinden bütünüyle farklı bir seyir içinde gelişen ve halkın topyekun direnişi karşısında akim kalan 15 Temmuz kalkışması ile Filistin’de süregelen işgal, zulüm ve soykırım politikaları arasında gerek aktörlerin niteliği bakımından gerekse uygulama ve hedeflerin ortaklığı açısından büyük bir benzerlik olduğunu düşünüyorum. Askeri, sınai ve ekonomik gücü elinde bulunduran emperyal ülkelerin küresel düzeyde kurdukları sömürü düzeni, kendi devamlılığını sağlamak için ihtiyaç duyduğu mekanizmaları hiçbir ahlaki kaygı ile kayıtlı olmaksızın devreye sokabilmekte; yer altı ve yer üstü zenginliklerine ulaşmak için başka coğrafyaları adeta talan edebilmekte; Suriye, Afganistan ve Gazze’de olduğu gibi milyonlarca insanın ölümüne, evsiz kalmasına ve kitlesel göç hareketlerine neden olabilmektedir” şeklinde konuştu.

"Birleşmiş Milletler küresel dünyayı kendi çıkarları doğrultusunda yöneten ve yönlendiren 5 ülkenin vesayeti altında bulunmaktadır"
Dünya barışının sağlanmasına dikkat çelen Bakan Tekin, “Dünya barışını ve güvenliğini tesis etmek ve korumak amacıyla kurulan Birleşmiş Milletler’in yapısı bile bu gerçeği gayet açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Dünya halkları arasında ekonomik, toplumsal ve kültürel bir iş birliği oluşturmak için kurulan bu uluslararası örgüt, küresel dünyayı kendi çıkarları doğrultusunda yöneten ve yönlendiren 5 ülkenin vesayeti altında bulunmaktadır. Bu 5 ülke ile dünyanın geri kalanı arasındaki ilişkiler, söz konusu 5 ülkenin ortak çıkarlarına ve hatta zaman zaman da bu ülkelerden herhangi birinin bireysel çıkarlarına göre tazmin edilmekte, edilebilmektedir. Nitekim Cumhurbaşkanımızın önderliğinde bilhassa temel insan hakları konusunda yaşadığımız sorunların çözümünde, sahip olduğumuz kültür ve medeniyet geleneğine sahip çıkmak konusunda, dünya mazlumlarının sesi olmak noktasında atılan adımları da adalet ilkesinin bizim geleneğimizdeki pratiğinin bir yansıması olarak okumak gerekir. Bu geleneğe Cumhurbaşkanımızın onurlu sahip çıkışının, bütün dünyaya ve sahip olunan ortak değerlere ayar vermeye çalışan hegemonik yapının çıkarlarını zarar verdiği, kurgulamaya çalıştıkları yenidünya düzeni hedeflerini sekteye uğrattığı da açıktır. Bu onurlu karşı çıkışı ve haykırışı kesmek, hegomanyalarını devam ettirmek isteyen zalimlerin doğrudan kendileri tarafından ya da kullandıkları maşalar aracılığıyla akla hayale gelmedik tuzaklar kuracaklarını, kurmaya yelteneceklerini de tahmin etmek zor değildir. 15 Temmuzu ve Gazze’de yaşananları böyle okumaya tercih ediyorum. Fakat bilinmelidir ki, Onlar tuzak kurdular, Allah da onlara tuzak kurdu. Türkiye’yi 15 Temmuz’a götüren sürecin aslında 31 Mart 2009 yerel seçimleri öncesi öncesinde Davos’ta Cumhurbaşkanımızın “one minute” çıkışıyla dönemin İsrail Cumhurbaşkanına tepki vererek yürüdüğünü başladığını rahatlıkla düşünebiliriz” şeklinde konuştu.
Program daha sonra konuşmanın ardından sempozyum ile devam etti.
OGÜNhaber