Diyanet İşleri Başkanlığınca, bir otelde "Değişen Dünyada Değerlerin Korunmasında Diyanet Hizmetleri" temalı "3. İlçe Müftüleri Kongresi" düzenlendi. Kongrede konuşan Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, "İşte bugün insanlığı kapıldığı bu türbülanstan çıkarmanın yegâne yolu, kaybedilen değerleri vahyin rehberliğinde yeniden ihya ve inşa etmektir" dedi.

3. İlçe Müftüleri Kongresi başladı

Diyanet İşleri Başkanlığınca, bir otelde "Değişen Dünyada Değerlerin Korunmasında Diyanet Hizmetleri" temalı "3.İlçe Müftüleri Kongresi" düzenlendi. Düzenlenen kongreye,Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay ve Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Ramazan Muslu katıldı. Dünyanın, her alanda hızlı ve köklü değişime uğradığını belirten Erbaş, insanın bu süreçte savrulmalar ve kırılmalar yaşadığına işaret etti. Batı merkezli değişimde, heyecanlı cümleler ve büyük vaatlerle yola çıkanların insanlığı büyük bir kaosa mahkum ettiğini aktaran Erbaş, şunları kaydetti:
"Bu durumun en temel sebebi ise, insanî, ahlakî ve evrensel değerlerin ötelenmesi, yok sayılmasıdır. Yani bugün insanlığın sosyal, siyasi, iktisadi alanda yaşadığı çıkmazların adını ve sebebini doğru ifade edeceksek bu tam bir ’değerler krizidir’ medeniyet krizidir. Çünkü ahlaka, hukuka, ekonomiye, hayata dair her şeyin temelinde, insanı esas gayeye ulaştıracak, varlığı, Yaratıcıyı, gayeyi izah eden ve varoluşu anlamlandıran ’değerler’ vardır. İşte modern dönemde bu değerler hiçe sayılmıştır. Bu süreçte batı merkezli bir akımın etkisiyle, aklına güvenerek vahyi öteleyen insanlık aklını yitirme noktasına gelmiştir."
Dünyevileşme hırsıyla, insanlığın vicdanını kaybetme noktasına geldiğini ve yaratanı, onun yeryüzüne teklifini hayat dışında tutmanın bedelinin değerler sisteminin çöküşü olduğunu söyleyen Erbaş, "Dolayısıyla güçlü olmayı hak sebebi sayan sapkın bir anlayış, emperyalist politikalarını siyasi, kültürel ve iktisadi işgale dönüştürmüştür. İşte bugün insanlığı kapıldığı bu türbülanstan çıkarmanın yegâne yolu, kaybedilen değerleri vahyin rehberliğinde yeniden ihya ve inşa etmektir. Bunu gerçekleştirmesi gerekenler de öncelikle Müslümanlardır. Dahası bunun için çalışmak Müslümanların iman ve kulluk görevidir" diye konuştu.
İslam coğrafyasının acımasız ve korkunç müdahalelere maruz kaldığı, esaretin, sefaletin, yoksulluk ve dağınıklığın kuşatması altında olduğu 20’nci yüzyılda çok zor süreçler yaşandığını anlatan Erbaş, şunları kaydetti:
"Bütün bunların sonunda Müslümanlar, küresel güç olma vasıflarını ve etki alanlarını kaybederek dünya coğrafyasından çekilmek zorunda kalmışlardır. Ancak daha vahim olanı bugün Müslümanlar, kaotik bir zihinsel dağınıkla, ideal ve sorumluluk duygusu olarak da dünya coğrafyasından çekilmişlerdir. İşte görüyoruz. İslam coğrafyasının her yerinden Gazze’den, Şam’dan, Yemen’den, Kabil’den, Trablus’tan, Mogadişu’dan, Myanmar’dan, Doğu Türkistan’dan acılar, hüzünler, feryatlar yükseliyor. Bir yanda, Mısır’da ülkesinin yiğit evlatlarını idam ederek, zindanlara doldurarak iktidarını devam ettireceğini zanneden zavallı zalimler, sanki tarihin helak olmuş diktatörleriyle yarışıyor. Diğer yanda Suriye’den Yemen’e, Somali’den Kabil’e, vatanı ve geleceği için mücadele ettiğini söyleyerek kendi kardeşleriyle kavga eden talihsiz gençler var."
Müslümanların da, "değerler krizi" yaşadığını söyleyen ve imamesi kopan tespih taneleri gibi dağıldığını kaydeden Erbaş, şunları dile getirdi:
"Çözüm; meseleleri doğru bilgi ve yöntemle, akıl ve ferasetle ele alarak kendi inanç ve medeniyet değerlerimizin rehberliğinde yeni bir hayat ve gelecek inşası için çalışmaktır. Bu uğurda ümmete öncülük ve insanlığa rehberlik edecek ideal, birikim, özgüven ve kudret açısından baktığımızda ise ülkemize ve aziz milletimize büyük görevler düşmektedir. Nitekim gittiğimiz her yerde şahit oluyoruz ki, dünyanın bütün mazlum ve mağdur coğrafyaları/insanları bizleri son umut olarak görmektedir. Milletçe bunun farkında olarak bugün dünyanın her yerinde ve her alanda çalışıyor, mücadele ediyoruz. Büyük bir millete ve güçlü bir devlete sahip olmanın onurunu ve insanlığın yükünü aynı anda taşıyoruz."
Vatanın huzuru ve bütün insanlığın iyiliği için gösterilen gayret bağlamında, en büyük sorumluluğun Diyanet İşleri Başkanlığına ve onun mensuplarına düştüğünü bildiren Erbaş, "İşte bugün 3 Mart 2019. Diyanet İşleri Başkanlığının 95. Kuruluş yıldönümü. Köklü bir geçmişe dayanan ve uzun tarihsel tecrübelerden beslenen Başkanlığımız, milletin bekası ve geleceği açısından dinin önemini ve değerini idrak etmenin neticesidir. Geçen bir asırlık süreçte zaman zaman zor dönemler yaşamasına rağmen güçlü bir geleneğe sahip olmanın da etkisiyle çok büyük hizmetler yapmıştır" ifadelerini kullandı.

"Diyanet İşleri dünyanın hemen her yerinde hizmet eden küresel bir teşkilat oldu"
Kuruluşunun 95. yıl dönümünde, Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde, yetkileri ve imkanları ile dünyanın hemen her yerinde hizmet eden küresel bir teşkilat olduklarını işaret eden Erbaş, şöyle konuştu:
"Bugün geldiğimiz noktada Diyanet İşleri Başkanlığımız, yetkileri ve imkanları ile hamdolsun dünyanın hemen her yerinde hizmet eden küresel bir teşkilat olmuştur. Gerçekleştirdiği uluslararası şûralar, yayınlar, toplantılar ve çalışmalar ile Müslüman azınlıkların, soydaşlarımızın ve İslam topluluklarının rehberi olmuştur. Yaptığı sosyal ve insani yardımlarla mazlumların umudu insanlığın vicdanı olmuştur. Aynı şekilde Diyanet İşleri Başkanlığımız, ülke içinde milli birlik ve beraberliğimizi pekiştiren, inancımızı diri tutan çalışmaları ve doğru bilgi ve kuşatıcı bir yaklaşımla yaptığı rehberlik ile milletimizin ortak zemini ve değeri olmuştur."
Her ilde, cezaevleri, engelliler, bağımlılık, sağlık tesisi ve mülteciler alanlarında istihdam edilen diyanet çalışanlarının varlığını ve çalışmalarını önemsediklerini belirten Erbaş, "Manevi danışmanlık ve rehberlik üst başlığıyla ifade ettiğimiz bu alanlardaki hizmetlerimizi her geçen gün büyütmenin gayreti içindeyiz. Anadolu tarihinin her döneminde olduğu gibi bugün de milyonlarca mazlum ve mağdur göçmene ev sahipliği yapıyoruz" dedi.
Geçici barınma merkezlerinde ve askerimizin başarılı operasyonlarıyla terörden arındırılan Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı bölgelerinde din hizmetleri, din eğitimi, dinî yayın ve insanî yardım faaliyetleri yürüttüklerinin altını çizen Erbaş, "Örnek olarak zikretmek gerekirse, söz konusu iki bölgede seçimi ve eğitimi tamamlanan bin 850 mahalli din görevlisi Başkanlığımız koordinesinde sahih dini bilgi ile din hizmetini bölgeye ulaştırmakta, yıllarca ezan sesine hasret kalan bölgelerde tekrar Allah-ü Ekber nidaları yankılanmaktadır" ifadelerini kaydetti.

"Her hocamızın 10 gencimize rehberlik etmesini istiyoruz"
Özel olarak önem verdikleri alanlardan birinin de gençlere yönelik manevi rehberlik çalışmaları olduğunu vurgulayan Erbaş, "Her hocamıza 10 gencimiz emanet projesiyle, eğitiminden, dini ve ahlaki gelişiminden, kitap okuma alışkanlığı kazandırmaktan, geleceğine rehberlik etmeye varıncaya kadar her hocamızın 10 gencimize rehberlik etmesini istiyoruz.
Bir şehirdeki bütün öğrencilerin o şehrin müftüsünü tanımasını istiyoruz. Ülkemizin bütün gençlerini aynı derecede önemli ve değerli görüyoruz" şeklinde konuştu.
İslam’ın doğru anlaşılması, doğru anlatılması ve yaşanması olmak üzere üç boyutu olduğunu düşündüğünü aktaran Erbaş, "Bu üç boyuttan birincisi olarak ifade ettiğimiz İslam’ın doğru anlaşılması konusunda sahih bilginin topluma ulaştırılması hayati öneme sahiptir" diye konuştu.
İfade edilen üç boyutun ikincisi, İslam’ın hikmetle, güzel sözle, en uygun yöntemle anlatılması olduğunu söyleyen Erbaş, "Merhametle müjdeleyen, hakikatle uyaran, ikna edici bir metotla açıklayan bir yaklaşımla, sevdirerek ve nefret ettirmeden İslam’ı anlatmak tebliğin en önemli boyutudur" aktarımında bulundu.
Üçüncüsü boyutun ise, İslam’ın yaşanan bir hayata ve ahlaka dönüştürülmesi olduğunu bildiren Erbaş, "Biliyoruz ki İslam bir hayat dinidir. Kur’an-ı Kerim bir hayat kitabıdır. Bütün peygamberler tevhid inancının yerleşmesi, adaletin tesisi ve güzel ahlakın yaşanması için mücadele etmişlerdir. Her üç boyut ile yani doğru dini bilginin üretilmesi, en güzel yöntemle sunulması ve nebevi bir örneklikle hayata rehberlik edilmesi konusunda Diyanet İşleri Başkanlığımıza büyük görevler düştüğünün farkındayız" şeklinde konuştu.
İslam’ın tüm müminlerin ortak inancı olduğunu söyleyen Erbaş, kimseyi ayırmadan,halkın, kardeşlik, huzur ve güven içinde yaşaması için bütün mensuplarıyla ve imkanlarıyla çalışmalarına devam ettiklerini aktardı.
Gelecek için, beraber hareket etmekten başka seçeneğin olmadığını belirten Erbaş, "Bu toplumda bizim en büyük imkânımız ve gücümüz birbirimiz hakkında iyi düşünmek, suçlamadan, ötelemeden birbirimizi dinlemek, anlamaya çalışmaktır. Birbirimize güvenmektir" dedi.
Müftülerin sadece idareci olmadığını dile getiren Erbaş, şöyle konuştu:
"İdareci, yönetici olmasının yanında O, aynı zamanda bir âlimdir, önderdir. Dolayısıyla biz, İslam’ın izzetini ve sorumluluğunu taşıyoruz. İlmi ve bilgiyi geleceğimizi aydınlatacak meşale olarak görüyoruz. Ümmetin vahdetini, birlik ve beraberliğimizi ana gaye ediniyoruz. Başkanlığımızı milletimize ve insanlığa hizmet için yegâne imkân olarak görüyoruz.
Hem yaratanın hem de yasaların bize yüklediği sorumluluk gereği bizim en temel vazifemiz halkımızın manevi hayatına rehberlik etmektir. Eğer biz toplumun ihtiyaçlarını karşılamazsak, bıraktığımız boşluk başka şekillerde doldurulacaktır."
Müftülerin görev yaptıkları yerlerde ihtiyaç tespitini iyi yapmaları gerektiğini kaydeden Erbaş, "Bir müftü olarak başarılı olmanın, sorunları doğru tespit etmek, uygun çözümlerle din hizmeti planlamak, planı doğru uygulamak ve takip ile süreklilik kazandırmak olmak üzere 4 unsuru olduğunu unutmayınız" diye konuştu.
Rutinleşmenin en büyük tehlike olduğunu söyleyen Erbaş, "Bunun için bütün faaliyetlerinizde asla amaç ile araç karıştırılmamalı, araç amacın önüne geçmemelidir. Cami yapıldığında, Kur’an kursu inşa edildiğinde iş bitmiyor, yeni başlıyor. Asıl önemli olan camide cemaatin, irşadın, kursta öğrencinin, eğitimin varlığıdır" dedi.
Kongrede konuşan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın toplumu din konusunda, dini konularda aydınlatma misyonunu üstlendiğini söyledi.
Diyanet personelinin, camilerin yanı sıra yurtlarda, çocuk evlerinde, kadın sığınma evlerinde, cezaevlerinde ve farklı birçok alanda faaliyet yürüterek geniş teşkilat yapısıyla toplumun bütününe temas etme gayreti gösterdiklerini kaydeden Oktay, "Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından sunulan hizmetlerin etkin şekilde yürütülmesi, uygulamada yöntem birliğinin sağlanması ve Başkanlık mensupları arasında iletişimin güçlendirilmesi için ülkemizin her köşesinde görev yapan müftülerle yapılan bu tür buluşmalar son derece önemli" ifadelerini kullandı.
Farklı temalarla, 2014 yılından bu yana gerçekleşen ilçe müftüleri kongrelerinin bu yıl "Değişen Dünyada, Değerlerin Korunmasında Diyanet Hizmetleri" temasıyla gerçekleşiyor olmasını anlamlı bulduğunu aktaran Oktay, "Dini, ahlaki ve kültürel değerlerimizin korunarak ve geliştirilerek gelecek nesillerimize aktarılmasının, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ana gündem maddelerinden bir tanesi olması, geleceğe yönelik umutlarımızı artırmaktadır" şeklinde konuştu.
Yaşadıkları yurdun emanet olduğunu belirten Oktay, "Medeniyetimizin bu emaneti ile dini ve ahlaki değerlerimizi koruyarak gelecek nesillere aktarmak bizlerin en temel vazifesidir. Günümüzde küreselleşmenin ve teknolojik gelişmelerin etkisiyle öz değerlerimizi korumak zorlaşmakta ve kritik bir hal almaktadır" diye konuştu.

"Biz gençlerimize sahip çıkmazsak, istikbalimizi karartmayı hedefleyenler onları tuzaklarına çekecektir"
İslamofobi trendinin son zamanlarda yükseldiğini söyleyen Oktay, değerlerin kaybolma tehlikesi karşısında, başta müftüler olmak üzere tüm din görevlilerine önemli görevler düştüğünü bildirdi.
Değerlerin korunması için özellikle çocuk ve gençlere yönelik çalışmalar yapılması gerektiğini vurgulayan Oktay, "Çocukluk ve gençlik, insanın karakterinin oluştuğu en kritik dönemlerdir. Gençliğimiz için yapacağımız çalışmalar değerlerimizin aktarımını sağlayacak ve toplumumuzu geleceğe hazırlayacaktır. Rabbimizin, gencin fıtratında var ettiği duyguların doğru bir rehberlikle yönetilmesi, değerlerimizin gelecek nesillere aktarımı açısından önemlidir" şeklinde konuştu.
Gençlerin de zararlı alışkanlıklar ve tehlikeli akımlara karşı bilinç ve farkındalık oluşturmak, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın en temel önceliklerinden birisi olması gerektiğinin altını çizen Oktay, şunları kaydetti:
"Biz gençlerimize sahip çıkmazsak, istikbalimizi karartmayı hedefleyenler onları tuzaklarına çekecektir. Kötülüklerle mücadelenin en iyi yolu, iyilikleri çoğaltmak ve kötülüğe alan bırakmamaktır. Bizler gençlerimize rehberlik eder, örnek olursak, biz iyi örneklerin yolunu açarsak, bu ülkenin gençleri Kandil’den, Pensilvanya’dan emir alan şer odaklarının ve geleneğimize uygun olmayan tehlikeli akımların ağlarına düşmeyecektir."
Müftülerden beklentisinin, gençliğe yönelik çalışmaların sürdürülebilir olması olduğunu söyleyen Oktay, "Gençliğin heyecanı ve enerjisiyle İslam’ın hakikatleri buluşursa dünya ne kadar güzelleşir bir düşünün, Müftülüklerce, lise ve ortaokul öğrencilerine yönelik çeşitli yarışmalar düzenlendiğini ve yarışmalarla genç kitlelere hızlı ve etkili bir şekilde ulaşıldığını biliyor ve takip ediyorum. Başkanlığın gençlik çalışmalarının programlı bir şekilde yürütülmesine katkı sağlamak amacıyla, müftülükler bünyesindeki gençlik koordinatörleri daha aktif olarak kullanılabilir" dedi.
Gençlerin yanı sıra hanımlar konusunda da hassas olunması gerektiğini bildiren Oktay, "Dinimizin ve medeniyetimizin kadına bakışının, daima kadınların saygınlığını ve haklarını korumak üzerine olduğunu hatırlayarak görevlerinizde kadının onurunu ve toplumsal konumunu hedef alan tüm ayrımcı tutum ve tavırlardan uzak duracağınıza inanıyorum" dedi.
Toplumda din görevlilerinin kanaat önderi olarak görüldüğünü aktaran Oktay, bu çerçevede değerlerin korunması ve gelecek nesillere aktarımı açısından bazen yazılı görevlerin ötesinde sorumluluklar yüklenilmesi gerekiyor" şeklinde konuştu.

"Halktan kopuk olan bir din görevlisi düşünülemez"
Görev yaptığı yörenin gönül dilini konuşamayan müftünün, insanların gönlüne de giremeyeceğini belirten Oktay, "İşiniz büyük sorumluluk gerektiren, meşakkatli ancak çok yüce bir meslektir. Halktan kopuk olan bir din görevlisi düşünülemez. Görev yerlerinizde vatandaşlarımızın derdiyle ilgilenen ve kalplerine dokunan bir yaklaşımı öne çıkarmanız sizlerden en temel beklentimizdir.Her birinizin bulunduğunuz bölgedeki genç yaşlı herkesle sosyal ilişki kurabilmesi, yaşadığı çevredeki sosyal hayatın içinde olup, vatandaşımızla iç içe olması çok önemlidir" ifadelerini kullandı.
1971 yılından bu yana Almanya, Fransa, Hollanda, Avusturya gibi vatandaşlarımızın yaşadığı birçok ülkede yapılan hizmetler sayesinde, bugün üçüncü kuşağa erişen Türk diasporasının, dini ve kültürel değerlerinden kopmadığını aktaran Oktay, "Bu çerçevede, yurt dışı teşkilatına din görevlisi yetiştirmek üzere başlattığınız uluslararası ilahiyat programını da takdirle takip ediyorum Uluslararası ilahiyat programının hedeflerine ulaşması için programdan mezun olanların, Başkanlık tarafından yurt dışında istihdam edilmesine ilişkin daha somut ve sonuç odaklı adımlar atmalıyız" şeklinde konuştu.
Dünyadaki diğer Müslüman topluluklara temas edilmesi ve birlik, beraberliğin sağlanmasının önemli olduğunun altını çizen Oktay, salondaki din görevlileri başta olmak üzere tüm alimlerin hassasiyet göstermesini beklediğini söyledi.
Görevlilerin, kimseyi incitmeden daima güler yüzle, irşat ve tebliğ vazifesini yerine getireceğine canı gönülden inandığını vurgulayan Oktay, "Bütün bunları yaparken, çalışma şeklimizi içinde bulunduğumuz dijital çağın ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde güncellemeliyiz. İlçe müftülüklerinin, il müftülüklerinin ve taşra teşkilatınızın, sahip olduğu dijital altyapıyı güçlendirmesi ve bilgi üretimi ile bilgi paylaşımını yaygınlaştırması son derece elzemdir" diye konuştu.
İslam dünyasının, savaş, işgal, şiddet ve yoksulluk altında zor süreçlerden geçtiğini bildiren Oktay, şunları kaydetti:
"Dolayısıyla, İslam’ın temel ilkeleri doğrultusunda düşünerek birliğin temini adına gayret göstermek hepimizin vazifesidir. El-Kaide, DEAŞ ve FETÖ gibi, dini kendi emellerine alet eden taşeron örgütlerin, İslam coğrafyasını harabeye çevirmelerine ve gençlerimizi hain emelleri için kandırmalarına engel olmak, geleceğimiz için hayati bir sorumluluktur.
Diyanet İşleri Başkanlığımız ve Türkiye Diyanet Vakfı’nın ülkemizdeki mültecilere ve sınır ötesindeki savaş mağdurlarına, bu çerçevede yürüttüğü faaliyetler tarihe geçecek gönül hizmetleridir. Diyanet İşleri Başkanlığımız, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonu bölgelerinde dini eğitim, yayın, tefrişat ve insani yardım destekleriyle savaş mağduru kardeşlerimizin yanında olmuştur ve olmaya da devam edecektir."
Terör örgütlerinin en büyük zararı Müslümanlara verdiğini belirten Oktay, "15 Temmuz hain darbe girişimi, birlik ve bütünlüğümüzü hedef aldığı kadar, milletimizin dini ve manevi dünyasını da hedef almıştır. Diyanet İşleri Başkanlığımız, faaliyetlerinde benzer bir fitne ve ihanetin bir daha yaşanmaması amacıyla gerekli tüm önlemleri almalı, sahada hiçbir boşluk bırakmamalıdır" diye konuştu.
Oktay, bir boşluk oluşması durumunda, 149 bin kişilik kadrosuyla faaliyet eden Diyanet teşkilatının, her iki cihanda da bu sorumluluktan kaçamayacağının altını çizerek, "Yapılan işlerde, sağduyu ve itidalin esas alınarak, köklerden gelen hikmeti ve estetiği ihmal etmeden, kuşatan ve kucaklayan bir anlayışla değişen dünyada değerlerimizin korunması yönünde hareket edeceğinize inanıyorum" dedi.
OGÜNhaber