Manço, babasının sevenlerinin gözünde nasılsa evde de öyle olduğunu ifade ederek, şunları anlattı:
"Sadece evde o kadar takı takmıyordu. Kesinlikle ağzından boş laf çıkmazdı. Bu onun yaşam tarzına yansımış, çalışma şekline yansımıştı. O yönünü hep uygulamaya çalıştım, ders almaya çalıştım. Tabii onun gibi olmak çok başka bir kavram. Onun gibi olmak için benim daha neler tecrübe edinmem gerekir? 'Keşke' dediğim anlarda onun rehberliğini şarkılarından, geriye bıraktığı sözlerden almaya çalışıyorum."
"Sağ olsaydı hala bu evde yaşıyor olurduk"
Barış Manço'nun vefatının ardından müzeye çevrilen evlerinde birçok anısı olduğunu aktaran Manço, duygularını şöyle dile getirdi:
"Ömrümün yarısı bu evde geçti. 10 yıldır müze olalı. Zaman zaman misafirlerimiz oluyor onları ben gezdiriyorum. Orada başka ziyaretçiler de denk geliyor birinci ağızdan duyduklarında bu benim için de keyifli oluyor. Müze olduğundan beri alışsam bile yine de girer girmez nereye bakarsam bakayım her köşesinde bir anım var. O anlar gözümün önüne geliyor. Her koridorda, duvarda hepsinde bir anım var.
Tabii sağ olsaydı biz muhtemelen hala bu evde yaşıyor olurduk. Ama biliyorduk ki onun ardından bu evin müze olması çok daha gerekli bir şey. Çünkü Barış Manço sadece annemin, ağabeyimin, benim değil, tüm Türkiye'nin. Biz ülkeyle babamızı paylaşmasını öğrendik. Evin müze olması çok daha sembolik, daha önemli. Değer katan bir eylem oldu."
"Onun yokluğundan öğrendiğim çok şey var"
Babası vefat ettiğinde henüz 14 yaşında olduğunu anımsatan Manço, babasıyla olan bazı anılarını ve özlemlerini şöyle anlattı:
"Evet çok yoğun çalışma temposu vardı hele ki 1988'de, 7'den 77'ye başladıktan sonrasında. Tatillerini, çalışma düzenini okul tatillerine gelecek şekilde düzenlerdi. Biz okuldayken yurt dışına gidip çekimleri yapıyordu. Geç saatlere kadar hep işinin başında dururdu. Bizim de onu geç saatlere kadar beklediğimiz oldu. Tatil zamanı geldiğinde de tamamen aile zamanıydı. Bizim şimdi kısa da olsa bir dönemimiz Belçika'da geçti. Doğukan ve ben orada doğduk. Evimiz de vardı. İlkokula da orada gittik. Fakat orada daha bir aileydik. Belçikalı tanımaz Barış Manço'yu. Oradaki evimiz müstakil, buradan çok daha küçük, hepimizi daha bir arada tutan bir yapıdaydı. Ama Türkiye'ye geldiğimizde bir Barış Manço var.
O yaşıyor olsaydı ilk aşık oluğum kızdan bahsetmek, ehliyet alacağım zaman araba kullanmayı ondan öğrenmek isterdim. Belki ilk iş deneyimlerimi ondan öğrenip uygulamak isterdim. 20 sene az zaman değil. Bu yaşıma kadar çok şey öğrendim, ama onun yokluğundan öğrendiğim çok şey var. Onun varlığında belki oluşumum daha farklı gelişirdi."
Batıkan Manço, Barış Manço'nun şarkılarından oluşan animasyon film projeleri olduğunu ancak henüz hayata geçemediğini söyledi.
Projenin ilk adımlarının 7 yıl önce atıldığını aktaran Manço, "Ama zaman doğru zaman değildi. Bir öğretmen arkadaşımız en masalsı olan şarkıları senarize etmişti. Her bölüm bir şarkı olarak yansıyacaktı. Bunun planlamasını da yaptık ama doğru zaman değildi. Teknolojik açıdan da biraz zorluk çektik. Belki de doğru zamanı bekliyordur. O yönden kaygım yok çünkü Barış Manço şarkıları zamansız olduğu için projeyi bu sene yapamazsak bile belki bir 5 sene daha bekler. Hiç mühim değil. Ona layık bir hale sokana kadar bu iş lafta kalır." dedi.
Manço, 7'den 77'ye programının devam etmesi yönünde teklifler aldıklarını da belirterek, şunları kaydetti:
"İlk başta duyunca heyecanlanıyor insan. Babamızın yaptığı işi devam ettirmek ama sonra Doğukan ile dönüp birbirimize baktık dedik ki; 'Bu işi yapabilen babamızdı. Onun enerjisi onun vizyonu o akışı sağlıyordu. Biz babamızı taklit ederdik. Bu durum, programın devamını getirmekten ziyade daha başka bir yere de götürebilirdi. Çünkü Barış Manço'ya özel, ona münhasır özellikler içeren bir programdı o."