Mersin Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesinde Temmuz ayında açılan Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Merkezi (GETAT), vatandaşlardan yoğun ilgi görüyor. Mersinliler, merkezde uygulanan akupunktur, kupa ve hacamat gibi geleneksel tedavi yöntemlerine büyük rağbet gösterirken, henüz tam olarak duyulmamasına karşın randevular iki hafta sonrasına verilebiliyor.

'Hacamat, Mersin Şehir Hastanesinde'

Geleneksel ve tamamlayıcı tıp, artık Mersin’de de kamu güvencesiyle hayata geçirildi. Sağlık Bakanlığı Mersin Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulama Merkezi, GETAT Bilim Komisyonunun 17 Nisan 2019 tarihinde verdiği kararla kuruldu. Temmuz ayında hizmet vermeye başlayan GETAT Merkezinde, halk arasında en çok bilinen hacamat, kupa ve akupunktur tedavileri uygulanıyor. Merkezin tek doktoru Uzm. Dr. Özgür Sinan Cengiz tarafından uygulanan bu tedavi yöntemleri, birçok hastalığın tedavisinde destekleyici olarak yer alıyor. 
Henüz açılışının üzerinden kısa bir süre geçmesine karşın vatandaşların yoğun ilgisiyle karşılaşan merkezde, günde yaklaşık 25-30 hasta, bu geleneksel tedavileri alıyor. Yoğun talep, merkezdeki randevu sürelerini de daha şimdiden iki haftaya kadar uzatmış durumda. 
 
“Hastalarımıza yardımcı oluyoruz” 

Uzm. Dr. Özgür Sinan Cengiz, GETAT Merkezinde yaptıkları uygulamaları İHA Muhabirine anlattı. GETAT Merkezinin, Mersin Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi bünyesinde, Sağlık Bakanlığının onayı ile 1 Temmuz 2019 tarihinde açılarak hizmet vermeye başladığını belirten Uzm. Dr. Cengiz, merkezde bakanlığın verdiği sertifikalar doğrultusunda şu anda akupunktur, kupa hacamat ve proloterapi işlemlerini yaptıklarını söyledi. Cengiz, “Tekrarlayan baş ve boyun ağrıları, migren, kronik hastalıklar, kronik yorgunluk sendromu, fibromiyalji gibi hastalıklarda hastalarımıza yardımcı oluyoruz” dedi. 

“Hacamat, bir detoks işlemidir” 

Akupunkturu, daha çok yüz felcinde kullandıklarını ifade eden Cengiz, ayrıca hastaların çoğunun akupunkturu kilo verme esnasında diyete uyum ve sigara bırakma tedavi için yaptırdıklarını, bu konuda çok fazla yüz güldürücü sonuçlar aldıklarını dile getirdi. Kupa işleminde de tek kullanımlık, şeffaf, sert plastikten yapılmış, sibobu olan materyaller kullandıklarını anlatan Cengiz, işlem bölgesine uygun çapı seçtikten sonra vakumlama yöntemiyle cilt altında bağ dokusu arasında birikmiş olan sıvıları yüzeye doğru çektiklerini ifade etti. 
Hacamat uygulamasında ise bir nevi detoks işlemi yaptıklarını kaydeden Cengiz, vücuda bir takım yollarla istenmeyen ağır metaller ve toksinler girdiğine dikkat çeken Cengiz, şöyle devam etti: “Yediğimiz yemeklerden aldığımız bir sürü katkı maddesi, içtiğimiz sudan klor, koltuk altı deodorant kullanıyorsak alüminyum, diş fırçalıyorsak florür ya da herkesin artık bir cep telefonu var ve elektromanyetik kirlenme söz konusu. Günlük stresimiz; iş stresi, aile stresi herkeste var. Vücudumuz eğer iyi çalışıyorsa, kalın bağırsaklarımız iyi çalışıyorsa, böbreklerimiz, cildimiz, akciğerlerimiz iyiyse bu toksinleri vücuttan uzaklaştırıyor. Ama öyle bir an geliyor ki, vücut artık bu toksinleri temizleyemiyor. Ama bunun da kandan bir an önce atılması gerekiyor. Halk arasında ‘kirli kan’ denilen bu ağır metaller, toksinler vücuttan atılamadığı için bizim bağ dokusu dediğimiz cilt ile kemik arasındaki yumuşak dokularda kalıyor. Bir süre sonra bunlar halsizlik, yorgunluk gibi bir takım hastalıklara yol açabiliyor. Bizim burada yaptığımız; belirli kupa-hacamat noktalarına önce vakumlama yaparak, sonrasında da bir bistüri aracılığıyla cilde çizikler atarak, vücudun atamadığı bu ağır metalleri ve toksinleri vücuttan uzaklaştırarak bir nevi detoks işlemi yapmaktır. Esas olarak, yaptığımız hacamat işlemi bir detoks işlemidir.” 

“Yılda iki kere hacamat yaptırılmasını öneriyoruz” 

Hastanın atamadığı bu ağır metalleri, toksinleri bağ dokusundan dışarıya alarak hastada bir genel iyilik hali sağladıklarını vurgulayan Cengiz, “Hiçbir şikayeti olmayan hastaların bile genel iyilik halini korumak amacıyla yılda iki kere ilkbahar ve sonbahar aylarında bu işlemi yaptırmalarını öneriyoruz. Emin ellerde, hekim gözetiminde yapıldıktan sonra hastaya çok faydalı bir işlem. Bütün hastalarımıza öneriyoruz, gönül rahatlığıyla gelip işlemi yapabilirler” şeklinde konuştu. 
 
“Talep, beklentilerimizin çok üstünde” 

Merkez açıldığından bu yana beklentilerinin çok üstünde bir taleple karşılaştıklarını vurgulayan Cengiz, “Şu anda önümüzdeki iki haftaya kadar randevularımız dolu. Günde yaklaşık 30 hastaya hizmet veriyoruz. Bu talep gitgide de artacak, öyle görünüyor. Geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarını kamuda yapmamızın verdiği bir güvence var. Bizim de hizmetlerimiz devam edecek” diye konuştu. 

“Geleneksel ve tamamlayıcı tıp, asla esas tedavinin yerine geçmez”
 
Uyguladıkları tedavilerin asla esas tedavi yerine geçmediğinin altını çizen Uzm. Dr. Cengiz, kendisinin de batı tıbbından eğitim almış bir anestezi ve yoğun bakım uzmanı olduğunu belirterek, şunları söyledi: “Hastalarımız buraya geldiği zaman asıl tedavilerinin yanında destekleyici tedaviler uyguluyoruz. Örneğin, bir migren hastası, tabi ki nöroloji doktoruna gidecek, migren tedavisi ilaçlarını alacak. Biz, destekleyici, tamamlayıcı tedavileriz. Asla esas tedavilerin yerine geçecek bir durumda değiliz. Biz de gerek akupunktur gerek kupa hacamat gerekse başka ağrı tedavilerini, hastalarımıza yardımcı olmak adına yapıyoruz. Bu tedaviler, asla esas tedavinin yerine geçmiyor.” 
 
“Doktorlar, Sağlık Bakanlığının açtığı kurslarda eğitim alıyorlar” 

Sağlık Bakanlığının, geleneksel ve tamamlayıcı tıp alanında yaklaşık 15 dal belirlediğini anlatan Cengiz, bunlar arasında toplumda çok sık bilinen akupunktur, kupa, hacamat, sülük tedavisi, ozon terapisinin yanı sıra lokman hekimlik, homeopati ve osteopatinin de bulunduğu bilgisini verdi. Cengiz, “Doktorlar, bu 15 dalın eğitimini Sağlık Bakanlığının açtığı kurslarda alıyorlar. Takibinde il sağlık müdürlüklerinin verdiği izinle hastanelerde ya da özel sektörlerde bu işlemleri uygulayabiliyorlar” ifadelerini kullandı. 
OGÜNhaber