Hayatta herşey planlı ve programlı olamayabiliyor, işte günlük hayatta kullandığımız şans eseri bulunan icatlar.

Şans eseri bulunan icatlar

Raytheon Corporation adlı savunma ürünleri üreten şirkette çalışan Percy Spencer, elektriği bir arada toplayan yeni bir sistem üzerine çalışıyordu. Bu sırada cebindeki çikolatanın ısıdan hemen eridiğini gördü. Spencer bu buluşunu mikrodalga fırına çevirdi. 1947'de bu buluşunun patentini almış ve ilk mikrodalga fırını 1,8 metre boyunda ve 340 kg ağırlığında olarak tasarlamıştır. Mikrodalga fırın, 1947'de mutfak eşyaları üreticisi olan Raytheon şirketince "Radarange" adıyla kamuoyuna duyurulmuş olsa da, gerek fiyatının çok yüksek oluşu gerekse büyükçe bir buzdolabı boyutlarında olması nedeniyle ticari olarak pek ilgi görmedi.Evlerde kullanılan ilk mikrodalga fırınlar, 25 Ekim 1955'te Tappan şirketi tarafından satışa çıkarılmış olup günümüzde ABD'de yaklaşık olarak 80 milyon mikrodalga fırının olduğu tahmin edilmektedir.

Mühendis Wilson Greatbatch, 1958 yılında Cornell Üniversitesi'nde kalp seslerini kaydeden bir cihaz üzerinde çalışıyordu. Yaptığı cihazdan yanlış parçayı çıkaran Wilson gerekli enerjiyi cihaza verdiğinde, icadı normal bir kalp gibi çalışmaya başlamıştı. Yeni cihazını 1960 yılında bir insanın kalbine yerleştirmeden önce hayvanlar üzerinde denedi ve ince ayarlarını yaptı.

General Electric'te mühendis olarak çalışan James Wright, İkinci Dünya Savaşı'nda uçak lastikleri, asker botları ve başka şeyler için plastiğe ihtiyaç duyan ülkesi için silikon yerine plastik kullanmak istedi. 1943 yılında silikon yağının içine borik asit kattı ve şekil alabilen yumuşak bir hamur ortaya çıktı. Bu şekilde oyun hamuru ortaya çıktı.

Bir lokantada çalışan George Crum, 1853 yılında müşterilerine patates kızartmasını sunmaya hazırlanıyordu. Müşterilerinden biri gelen patatesleri kalın buldu ve "daha ince daha kızarmış" olarak istediğini belirtti. Crum bunun üzerine sinirlenip, patatesleri inanılmaz derecede ince kesip, kupkuru olana dek kızarttı. Şefin şaşırtan bir şekilde müşteri bu halini çok beğendi ve patates cipsi bu şekilde ortaya çıktı.

Röntgen, gazların içinden geçen elektrik yolunu araştırmak amacıyla, katod ışın tüpüyle deney yaparken, baryum platin siyanürü levhasından yayılan radyasyonun şeffaf olmayan cisimlerin içinden geçebildiğin! Fark etti. Araştırmalarına devam ederken radyasyonun 15 mm. kalınlığındaki alüminyumdan, daha indirgenmiş yoğunlukta geçebildiğini gördü. Ve bu radyasyona, "X-ışınları" adını verdi. Bugün dünyada Almanya dışında (Almanya'da Röntgenstrahlen olarak adlandırılıyor) bu isimle anılıyor. Bu, daha sonra insan vücudunun iç kısmını gösteren fotoğraflamada kullanıldı. 19. yüzyıl sonlarına doğru savaş alanlarında da kullanılmaya başladı.

İlaç sektöründe çalışan John Pemperton, koka özü ve şarap karışımından bir şurup üzerinde çalışıyordu. Mucit bu buluşunu daha sonraları baş ağrısını gideren karışım olarak satmaya başladı. 1885 yılına gelindiğinde, Atlanta'da alkol satışı yasaklandı, Pemperton bu şurubun içine karbonatlı su ekledi ve soda benzeri bir hal almasını sağladı. Coca-Cola bu şekilde ortaya çıktı.

Bu rastlantısal buluşun nedeni kırık bir termometre... Louis Daguerre, karanlık odada, gümüş iyodür levhada açığa çıkan görüntüyü sabitlemenin yollarını arıyordu. 1938 yılında bir gün, farklı kimyasal maddelerin bulunduğu dolabına, daha sonra kullanmak ve temizlemek üzere bozuk görüntülü bir film levhası koydu. Bunu tekrar dışarı çıkardığında görüntü belirginleşmişti. Ancak Daguerre, bu garipliğe hangi kimyasal maddenin neden olduğunu bilmiyordu. Bunun üzerine levhaları yerleştirdi ve kimyasal maddeleri birer birer dışarı çıkarttı. Dolabı boşaltmasına rağmen hala aradığı maddeyi bulamamıştı. Sonunda dolabın raflarından birinde, kırılmış termometreden dökülmüş civayı fark etti... Gümüşlü levha üzerine alınan görüntü (daguerreotype), modern fotoğrafçılığın başlangıcı oldu... Yerini ancak on yıl sonra negatif ve, pozitif film sürecine bıraktı.

Amerikalı Charles Goodyear, 10 yıldan beri ham kauçuğu daha sağlam ve elastik hale getirmenin çarelerini arıyordu. Bu onda bir takıntı halini almıştı ve hatta ödenmemiş borçları nedeniyle hapse bile girdi. Goodyear bu konuda her şeyi denemişti; karışımına kükürt bile eklemişti. Ne var ki, bu karışımı kızgın ocağa atıncaya kadar hiçbir sonuç elde edemedi: Kauçuk erimiyordu... Bunu gece boyunca dışarıya çivileyen Goodyear, ertesi gün karışımın oldukça esnek olduğunu fark etti. Kükürtle sertleştirme yöntemine, Romalılar'ın ateş tanrısından esinlenerek, "Vulkan" adını verdi (vulkanizasyon). Yöntemin Amerika'daki patentini almayı başardı, ancak Fransa ve İngiltere'den yasal formaliteler nedeniyle patent alamadı. Goodyear, Paris'te borçları nedeniyle hapis yattıktan sonra Amerika'ya döndü. Patentleri ortakları tarafından yağmalandığından yoksulluk içinde öldü. Ancak en azından "Goodyear Tyre" ve "Rubber Company" gibi şirketler onun isminin gelecek kuşaklar tarafından da anılmasını sağladı.
OGÜNhaber