Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu Başkanı Akben, 'Bankacılık sektörünün sürdürülebilir finans alanında inisiyatifi ele aldığını, gerek risk yönetimi gerekse kaynak tahsisi anlamında pek çok iyi uygulama örneği sergilediğini görüyoruz.' dedi.
İş Dünyası ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği (SKD Türkiye) tarafından 2013 yılından bu yana düzenlenen "Sürdürülebilir Finans Forumu"nun 7'ncisi çevrim içi gerçekleştirildi.
BDDK Başkanı Mehmet Ali Akben, "Yeşil Dönüşüm ve Türkiye'ye Etkileri" başlığı ile düzenlenen etkinlikteki konuşmasında, salgın sürecinin etkilerine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Yaşanan salgının önemli ölçüde can kaybının yanı sıra ülkelerin içe kapanmasına ve küresel düzeyde ekonomik ve sosyal aktivitenin gerilemesine yol açtığına işaret eden Akben, şunları kaydetti:
"Kovid-19 Pandemisi nedeniyle 2020 yılı için daha önce yaklaşık yüzde 6 oranında öngörülen küresel büyüme tahmini yüzde 3 oranında daralma şeklinde revize edilmek zorunda kalındı. Salgın her ne kadar iklim değişikliğini ve sürdürülebilirliği bir süreliğine gündemin gerilerine itmiş görünse de sağlam ve istikrarlı addedilen birçok kurumun ve organizasyonun aslında ne denli savunmasız ve kırılgan olduğunu ortaya koyarak aslında sürdürülebilirliğin önemini bir kez daha bizlere göstermiş oldu. Kalkınma modelimizi gözden geçirerek, daha uzun vadeli ve geniş bir bakış açısıyla yeni risk yönetimi yaklaşımları benimsememiz ve 'daha iyiyi inşa etmek' için kaynak ayırmamız gerektiğini, yani özetle 'sürdürülebilir bir kalkınma anlayışı'nı içselleştirmemiz gerektiğini hatırlatmış oldu.
Finans sektörü sürdürülebilir kalkınmaya geçiş sürecinde ekonomik kaynakların tahsisinde oynadığı kritik rol nedeniyle ayrıcalıklı bir konumda bulunuyor. Bu süreçte, bir yandan maruz kaldığı çevresel ve sosyal riskleri yönetmek mecburiyetindeyken diğer yandan da kaynakları doğru alanlara tahsis ederek negatif dışsallıkları sınırlandırmaya, pozitif dışsallıklar yaratmaya gayret ediyor."
Akben, finans sektörünün karşı karşıya bulunduğu çevresel ve sosyal risklerin "fiziksel riskler" ve "düşük karbon ekonomisine geçiş riskleri" şeklinde iki kategoride ele alınabileceğini anlattı.
Risklerin içerikleri hakkında bilgi veren Akben, bu risklerin tek tek finansal kuruluşlar özelinde yaratabileceği olumsuz etkilerin yanında, aynı zamanda bir bütün olarak finansal sistemin istikrarı üzerinde de bir takım etkiler yaratma potansiyeli taşıdığına dikkati çekti.
"Pek çok bankamız, çevresel ve sosyal sürdürülebilirlik alanında strateji ve politikalar geliştirdi"
Akben, sürdürülebilir bir kalkınma modeline geçişin, aynı zamanda kaynak tahsisi sürecindeki özel konumu nedeniyle finans sektörü için çok önemli fırsatları da beraberinde getirdiğinin altını çizerek, şu değerlendirmelerde bulundu:
"OECD'nin tahminlerine göre 'Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri'ne ulaşılabilmesi için 2030 yılına kadar dünya genelinde, her yıl yaklaşık 7 trilyon dolar tutarında ilave yatırım yapılması gerekmektedir. Kuşkusuz bu devasa yatırımların hayata geçirilebilmesi için gereken finansmanın sağlanması, finans sektörü için, kaynak ve ürün çeşitliliğinin artırılması, kamusal ve uluslararası fonlara aracılık ve daha fazla inovasyon anlamına gelmektedir. Türk bankacılık sektörü pek çok alandaki öncü ve yenilikçi tavrını 'sürdürülebilirlik' alanında da sergiliyor. Bankacılık sektörünün sürdürülebilir finans alanında inisiyatifi ele aldığını, gerek risk yönetimi gerekse kaynak tahsisi anlamında pek çok iyi uygulama örneği sergilediğini görüyoruz."
Mehmet Ali Akben, özellikle 2010'lu yılların başlarından bu yana pek çok bankanın, çevresel ve sosyal sürdürülebilirlik alanında strateji ve politikalar geliştirdiğini, kurumsal kapasite oluşturduğunu ve periyodik raporlamaya başladığını dile getirdi.
Bunun, yerküreye, topluma ve insanlığa olan ahlaki bir yükümlülük olduğu kadar aynı zamanda sektörün uzun vadeli bir bakış açısıyla karlılığını ve varlığını sürdürebilmek için karşı karşıya olduğu riskleri yönetme ve fırsatları değerlendirme güdüsünden de kaynaklandığını belirten Akben, konuşmasına şöyle devam etti:
"2014 yılında Türkiye Bankalar Birliğince yayımlanan 'Bankacılık Sektörü İçin Sürdürülebilirlik Kılavuzu' ve 2017 yılında UN Global Compact üyesi yedi banka tarafından imzalanan 'Global Compact Türkiye Sürdürülebilir Finansman Bildirgesi' bu alanda atılmış önemli adımlar. Bildirge kapsamında hâlihazırda toplam sektör payı yaklaşık yüzde 40 olan sekiz adet bankamız 10 milyon ABD dolar ve üzerindeki yatırımlara yönelik kredi süreçlerinde çevresel ve sosyal riskleri değerlendirmeye alacaklarını ve görev tanımında çevresel ve sosyal unsurların olduğu en az bir personel istihdam edeceklerini taahhüt etmiş bulunuyor.
Nitekim toplam sektör payı yüzde 60'ı bulan 9 adet bankamızın uluslararası standartlarda tarafsız bir değerlendirmeye tabi tutularak Borsa İstanbul Sürdürülebilirlik Endeksine dahil edilmiş olması, bankacılık sektörünün bu alanda geldiği noktanın en güzel özetini veriyor."
"Hala gidilecek önemli bir yol olduğunun da farkındayız"
Yapılan bu çalışmalarla birlikte hala gidilecek önemli bir yol olduğuna dikkati çeken Akben, özellikle 'çevresel ve sosyal risk yönetimi' ve 'yeşil finans' uygulamalarının yaygınlaştırılarak geliştirilmesinin bu yolun önemli kilometre taşlarını oluşturduğunu söyledi.
BDDK Başkanı Akben, yeşil finans alanında, Türkiye'nin enerji bağımsızlığını sağlamak ve ödemeler dengesi açığını kapatmak açısından stratejik bir önceliğe sahip olan yenilenebilir enerji konusunun, finans sektörü için önemli bir yatırım potansiyeli sunduğuna işaret etti.
Hem Türkiye'de hem de küresel düzeyde başta iklim değişikliği olmak üzere çevresel ve sosyal sorunlara duyarlı bireylerin ve kuruluşların oluşturduğu geniş bir yatırımcı kitlesinin olduğunu belirten Akben, şunları söyledi:
"Finans kesimimizin sürdürülebilir finans uygulamalarına ağırlık vermesiyle ve reel kesime bir anlamda yol göstermesiyle ülkemize bu kesimlerden hatırı sayılır ölçüde fon akışının sağlanabileceğini düşünüyoruz. Bir yandan yeşil bono, sosyal bono gibi yeni ve inovatif enstrümanların tasarrufları mobilize etmesi, diğer yandan da kalkınma odaklı uluslararası finansal kuruluşların artan ilgisi kronik tasarruf açığı sorunumuzu önemli ölçüde hafifletecek, ulusal kalkınmamıza ivme kazandıracaktır.
BDDK olarak, piyasa mekanizması içerisinde risklerin etkin yönetimine dayalı ihtiyati bakış açımızdan taviz vermeksizin, elimizden geldiği ölçüde bu süreçte kolaylaştırıcı ve yönlendirici olmaya hazırız. Bu amaca yönelik ilk adım olarak, Uluslararası Finans Kurumu bünyesinde faaliyet göstermekte olan Sürdürülebilir Bankacılık Ağına (SBN) 2015 yılında ülkemiz adına üye olmuş bulunuyoruz."
"Bankacılık sektörüne yönelik ayrıntılı yeni bir alan araştırması yapacağız"
Akben önümüzdeki dönemde, 2018 yılında gerçekleştirdikleri "Türk Bankacılık Sektöründe Çevresel ve Sosyal Sürdürülebilirlik" konulu araştırmadan edindikleri derslerden de yararlanarak bankacılık sektörüne yönelik ayrıntılı yeni bir alan araştırması yapacaklarını bildirdi.
Doğrudan yeşil finans uygulamalarının önünü açmaya yönelik bir adımı da enerji verimliliği konusunda attıklarını hatırlatan Akben, "2019 yılı Ocak ayında yaptığımız bir düzenleme değişikliği ile bankalarımızın enerji performansı yüksek konutlara daha fazla kredi sağlamasının önünü açtık. Buna göre, konut kredilerinde, maksimum yüzde 80 olarak belirlenen 'kredi tutarının teminat olarak alınan konutun değerine oranı'nı, Enerji Kimlik Belgesi bulunan ve enerji performansı A sınıfı olan konutlar için yüzde 90'a, enerji performansı B sınıfı olan konutlar için ise yüzde 85'e yükselttik." ifadelerini kullandı.
Akben, kurum olarak sürdürülebilir finans alanında hızla gelişen uluslararası ilke ve standartları yakından takip ettiklerini, bunların şekillendirilmesi sürecine aktif katılım sağladıklarını söyledi.
"Finans sektörü için bir yeşil taksonomi üzerinde çalışılması yönünde görüş birliği sağlandı"
Öncelikli ve önemli gördükleri bir diğer çalışma konusunun da, Türk finans sektörüne yönelik bir yeşil taksonominin oluşturulması olduğunu belirten Akben, "Türk finans sektöründe yatırımcıların ve kuruluşların hangi finansal varlıkların ne ölçüde yeşil olduğunu değerlendirmekte kullanabilecekleri, genel kabul görmüş bir sınıflandırmanın bulunmaması tüm taraflar için tutarlı, kapsamlı ve karşılaştırılabilir verilerin üretilmesini engellemekte, sürdürülebilirliğe yönelik analiz yapma ve politika geliştirme kapasitesini sınırlamakta, sürdürülebilir finansın gelişimi önünde önemli bir bariyer teşkil etmektedir." değerlendirmesinde bulundu.
Akben, geçtiğimiz günlerde ilgili bakanlık ve kuruluş yetkililerinin katılımıyla gerçekleştirilen istişarelerde Türkiye'de piyasa tabanlı sürdürülebilir finansmanın gelişimini sağlayacak ekosistemin geliştirilmesi amacıyla finans sektörü için bir yeşil taksonomi üzerinde çalışılması yönünde görüş birliği sağlandığını anlattı.
AB tarafından 2020 yılında yürürlüğe konulan 'Yeşil Taksonomi' ve bu konudaki diğer iyi uygulamalar dikkate alınarak konuyla ilgili tüm tarafların katılımıyla gerçekleştirilecek çalışmalara Kurum olarak aktif katılım sağlayacaklarını dile getiren Akben, konuşmasını şöyle tamamladı:
"Son olarak, sürdürülebilirlik alanında son yıllarda gerek finans sektöründe gerekse kamu sektöründe gözlediğimiz bilgi ve farkındalık artışının ve özellikle bir kısım bankalarımız tarafından hayata geçirilen kayda değer uygulamaların Türk finans sektörü açısından ileriye yönelik çok elverişli bir gelişme zemini oluşturduğunu ifade etmek isterim.
2030 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri'ne giden süreçte küresel düzeyde artık bir 'aksiyon 10 yılı' olmasını beklediğimiz 2020'li yılların Türk finans sektörü için tüm dünyaya örnek teşkil edecek iyi uygulamalarla dolu, heyecan verici bir dönem olacağına inancım tamdır."