Korona virüs salgını sonrası Türkiye adeta tek vücut oldu. İlgili kurumların uyarılarına vatandaşlarında uymasıyla birlikte ülkemizde salgın kontrol altında tutulurken, sağlık çalışanları ise ön cephede yerini alıyor. Korona virüs salgını sonrası yaşanan süreçte sağlık sistemi, bu tür salgınlarla mücadelede yeterli kapasitede olduğunu ispatlıyor.
Köklü bir sağlık sistemimiz var!
Geçmişten günümüze değerlendirme yapıldığında, köklü bir sağlık sistemimiz var. Tıbbiye, Osmanlı’dan günümüze gelen önemli bir müessese. Cumhuriyet Döneminde de Türkiye sağlığa hep öncelik vermiş, sınırlı kaynaklara rağmen Anadolu’nun en ücra köşelerine kadar sağlık hizmetlerini getirmiştir. Sağlık evi, sağlık ocağı, Devlet Hastaneleri, SSK Dispanser ve hastaneleri, Üniversite Eğitim ve Araştırma Hastaneleri, son olarak da Özel Hastaneler sağlık hizmeti sunumunda büyük bir ihtiyacı karşılamışlardır. Buna rağmen sağlık, sürekli yenilenmesi ve yatırım yapılması gereken bir sektör olarak gerçekliğini koruyor.
Bugünlerin altyapısı 15 yıl önce yapıldı!
Türkiye’de özellikle 2005-2006 yıllarında, hem sağlık hizmeti sunumu hem de sağlık sigortacılığında köklü değişiklikler yapılmıştır. O tarihlerde çıkartılan sosyal güvenlik reformuyla birlikte genel sağlık sigortası kurulmuş, nüfusumuzun tamamını kapsayan, eşit ve kolay erişilebilir sağlık hizmeti sunumunu finanse etme görevi verilmiştir. Kapsama itibarıyla ise dünyadaki sayılı sağlık sigortalarından biri olarak dikkat çekmektedir. Kapsama itibarından kasıt olarak örneğin, ABD’de nüfusun %8.5’ine tekabül eden yirmi yedi milyon beş yüz bin kişinin sağlık sigortası yoktur.
Sosyal güvenlik haklarıyla ilgili önemli düzenlemeler yapıldı!
2005–2006 yıllarında aynı zamanda sosyal güvenlik haklarıyla ilgili de önemli değişiklikler yapıldı. Ayrı ayrı hizmet veren Emekli Sandığı, SSK ve Bağ-Kur tek çatı altında toplanarak Sosyal Güvenlik Kurumu kuruldu. Norm ve standart birliği sağlayan Tek Emeklilik sistemine geçildi. Bugünlerde ihtiyaç sahibi milyonlarca vatandaşımızın yararlandığı Sosyal Hizmet ve Sosyal Yardımların yasal altyapıları oluşturulurken, birçok düzenleme daha yapılarak, kapsayıcı bir “sosyal koruma” hedeflendi.
2003-2007 reformalar dönemi oldu!
Korona virüsün ekonomiye etkileri, kapanan işletmeler, işçi çıkarmalar derken bu süreçte en çok gündeme gelen alanlardan biride çalışma hayatı oldu. Üretimi, işletmeleri ve çalışanları korumak son derece önemli. Son yirmi yıldır çalışma hayatımıza yönelik önemli düzenlemeler yapılmış. Özellikle de 2003-2007 arasında ki reformlar... Anılan dönemde;
sağlıkta olduğu gibi, olağanüstü dönemlerde çalışma hayatımız için de geçmişte öngörülmüş, bugün halen daha geçerliliğini koruyan kurum, kural var mı diye bakıldığında şöyle bir tablo çıkıyor.
-Yeni bir İş Kanunu çıkartıldı.
-İş ve İşçi Bulma Kurumunun yerine, modern bir istihdam kurumu olarak tasarlanan Türkiye İş Kurumu kuruldu.
-Mesleki Yeterlilik Kurumu Kuruldu.
Bu yasalarla birlikte;
-İş Güvencesi hayata geçti.
-İlk defa işsizlik maaşı ödenmeye başlandı.
-İşsizlik Sigortası Fonu oluşturuldu. Fon varlığı 132 milyar TL’yi geçmiş durumda.
-Bu gün salgın nedeniyle, 300 bine yakın işletmenin 3 milyonu aşan çalışan için başvurduğu Kısa Çalışma ödeneği düzenlemesi yapıldı.
-İşverenin aczi halinde uygulanacak ücret garanti fonu oluşturuldu.
-Bugün çok tartışılan, önümüzdeki döneme de damga vuracak olan, evde çalışma, uzaktan çalışma, kısmi zamanlı çalışma gibi yeni çalışma biçimlerinin alt yapısı oluşturuldu.
Daha da önemlisi de çalışma mevzuatının sadece çalışanları değil, işsizleri düşünmesi ve koruması, yine çalışanı, işletmeyi ve işi korumayı öngören dengeli vizyon benimsendi.
Yapılan reformlar yeterli mi?
Küresel bir salgın karşısında sayılan bu koruyucu mekanizmaların yeterlilikleri elbette sorgulanabilir ancak 15-20 yıl önce çıkartılmış yasalarda, bugünkü dertlerimize az veya çok çare olacak kurumları görmek sevindirici. Elbette sürekli geliştirilmeleri ve yeterli kaynaklarla donatılmaları gerekmektedir.
Yasaların hazırlık aşamasında, işçi ve işveren sendikalarıyla çok geniş bir sosyal diyalog süreci yaşanan, Meclis’te günlerce tartışılarak her kesimin öneri ve katkı verme imkanı bulduğu bu sürecin, isterseniz birde işin siyasi irade tarafına bakalım, emeği geçenleri hatırlayalım. Bu düzenlemeler, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Başbakan olduğu 59. AK Parti Hükümeti döneminde çıkmıştır. Dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı ise Murat Başesğioglu’dur. Daha sonra göreve gelen Bakanlar döneminde de düzenlemelere devam edilmiş, İş Sağlığı ve Güvenliği, Sendikalar Kanunu gibi önemli yasalar da Faruk Çelik zamanında yasalaşmıştır.
Devlet adamlığı öngörü sahibi olmayı da beraberinde getirir. Devlet, gelecekte oluşabilecek sıkıntıları ve sorunları öngörebildiği müddetçe hazırlıklı olacak, belki de yıllar önce kurulan sistemlerle bugünlerin yüklerini azaltacaktır. Küresel sistem oldukça hızlı ilerlerken, bizlere düşen bundan geri durmadan risk analizlerini yaparak güncel uygulamaları hayata geçirebilmektir. Bu çerçevede değerlendirildiğinde emeği geçenlere bizlerde teşekkür ederiz.
OGÜNHaber / Mücahit Ak