ABD, 20 yıl sonra ilk kez NATO Dışişleri toplantısına bakan göndermiyor; Rubio’nun yokluğu Washington’un “Brüksel’e öncelik vermediği” mesajı olarak okunuyor.
Aynı gün Trump’ın temsilcisi Steve Witkoff’un Moskova’da Putin’le görüşmesi, ABD–Rusya hattında Avrupa dışı bir güvenlik mimarisinin kurulduğu izlenimini güçlendiriyor.
Avrupa’nın Ukrayna barış planı süreçlerinden dışlanması, “Atlantik ittifakında yapısal kırılma” riskini artırıyor.
NATO dışişleri bakanları yarın Brüksel’de toplanacak. Ancak toplantının en dikkat çekici ayrıntısı, masadaki boş koltuk: ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio zirveye katılmıyor. Yirmi yılı aşkın süredir ilk kez bir ABD Dışişleri Bakanı, NATO toplantısını geri plana atmayı tercih ediyor.
Bu yokluğun zamanlaması tesadüf değil. Aynı gün Washington’dan çok daha güçlü bir sinyal geliyor: Trump’ın özel temsilcisi Steve Witkoff, bugün Moskova’da Vladimir Putin’le görüşüyor.
Amerika’nın Avrupa güvenliğini görüşmek üzere toplanacak NATO zirvesinden bir gün önce Rusya ile doğrudan müzakere yürütmesi, ittifak tarihinde bir kırılma noktası niteliğinde.
“Kolektif Karar Alma” Doktrininin Sonu
NATO 1949’dan bu yana tek bir ilkeye dayanıyordu:
Tüm üyeler tek ses olur, kararlar ortak alınır.
Bugün ise ortaya çıkan tablo bambaşka:
- Washington – Moskova hattı gerçek karar verme merkezi haline geldi.
- Washington, Kiev’e gelişmeleri bildiriyor.
- Avrupa ise ancak son aşamada neyin kararlaştırıldığını öğreniyor.
Bu sıralama, Avrupa’nın güvenlik mimarisinde “eşit aktör” olmaktan çıktığını açık biçimde gösteriyor.
Brüksel’deki diplomatik çevrelerde huzursuzluk büyüyor. Avrupa Birliği’nin “hariç tutulduğu” yönünde şikâyetler şimdiden sertleşmeye başladı. Sızdırılan 28 maddelik Ukrayna barış taslağının yalnızca Amerikan ve Rus heyetleri tarafından hazırlanmış olması, bu kırılmayı daha da görünür kıldı.
Brüksel’e danışılmadı. Avrupa masada yoktu.
Ekonomik Gerçek: Parayı Verenin Sözü Geçer
NATO’nun operasyonel kapasitesinin yaklaşık %70’i ABD tarafından finanse ediliyor.
Bu, askeri bir ittifaktan çok bir maliyet paylaşımı rejimi. Ve Washington artık bu rejimin kontrolünü yeniden tanımlamak istiyor. Amerika finansmanı sağladıkça “kural koyan” konumunda; Avrupa ise katkı payı yükselse bile stratejik söz hakkını kaybediyor.
Bu durumun jeopolitik karşılığı net:
Avrupa, ya ABD’nin tasarladığı güvenlik düzeninde yardımcı oyuncu rolünü kabul edecek,
ya da Atlantik ittifakı çatlayacak.
Ara bir seçenek görünmüyor.
Yeni Güvenlik Mimarisi Nerede Yazılıyor?
Brüksel’de değil.
Washington’da da değil.
Moskova’da.
Soğuk Savaş sonrası düzen ilk kez bu ölçekte yeniden şekilleniyor. NATO bakanları Brüksel’de bir araya gelirken, gerçek müzakereler Moskova’da yapılıyor. Avrupa’nın güvenlik denkleminde pasif bir izleyiciye dönüşmesi, kıtanın siyasi-askeri otonomisi açısından tarihi bir kırılma.
Yaklaşan dönem, transatlantik ittifakın değil, ABD–Rusya ekseninin belirlediği bir güvenlik haritasına işaret ediyor. Avrupa, bu haritada nerede duracağını henüz bilmiyor. NATO ise toplantı salonunda boş koltuğa bakarak yeni düzenin gerçeğini kabulleniyor:
Kolektif güvenlik dönemi kapanıyor; güç diplomasisi geri dönüyor.