FETÖ yargılamasında yeni süreç
Bu yazımda bu konuya dair düşünce ve tespitlerimi paylaşmak istiyorum.
17-25 Aralık’tan başlamak üzere ve özellikle 15 Temmuz Darbe Girişimi sonrası yazılarımı takip edenler bilirler.
FETÖ gibi ihanet şebekesine karşı mücadeleden ve müteyakız olmaktan yana tavrım hep net idi.
Birileri beni ifrata düşmekle suçlamaya bile vardılar.
Ama ben hep uyanık olmaktan, rehavetten uzak durmaktan bahsettim, yazdım, dillendirdim.
Bu mücadele süreçlerinde FETÖ örgütünün hep karar süreçlerinde yer alanları, manipülatörleri, milletin dini masumiyetini sömürenleri, ihanet piramidinin tepe kısmında yer alanları ve elebaşılarını muhakeme, muaheze ve mahkumiyetten yana olduğumu dile getirdim.
Özellikle 15 Temmuz sonrası yine aynı katı, sert ve tavizsiz mücadelenin gereğine parmak bastım.
Ama “at izinin it izine karışması”na, suçlu-suçsuz ayırt etmeksizin cezalandırmacılığa ve toptancılığa karşı olduğumu söyledim ve söylemeye de devam ediyorum.
Aksi takdirde millet-devlet ilişkisinde ciddi kırılmaların ve duygusal kopuşların olabileceğine sürekli vurgu yaptım.
Çünkü FETÖ denen bu ihanet şebekesi devletin kılcallarına, milletin her kesimine, ülkenin en ücrasına kadar sirayet etmiş bir virüs gibidir.
Tepedeki ihanet şebekesi sinsi yüzlerini “din” ile maskeleyerek münafıkane yol ve yöntemlerle, “dini imaj" ve söylemlerle, cilalanmış sinsilikle kendilerini sunumladılar.
Anadolu insanı kendi dindar olmasa bile, dini hassasiyeti olan polise, askere, yargıca, kısaca kamu görevlisine ve farklı rollerde bulunan her bireye özel bir hassasiyet ve özen gösterir.
Bu alçak güruh, sinsi Haşhaşin ve Münafıklar halkın bu hassasiyetini tepe tepe sömürdüler.
Çünkü bunlar bilişim, iletişim ve algı operasyonları konusunda çok mahirler.
Çünkü bunlar inanca dair manipülasyon ve sömürü konusunda çok yetenekliler.
Çünkü bunlar şeytani bir zekayla, sinsi iki yüzlülükle, şeytana bile külahını ters giydirecek riyakarlıkla milletin yüzyıllardan beri süregelen maneviyatını kullanmakta çok maharetliler.
Bunlar saymakla bitmeyecek kadar hile, desise, sinsilik ve alçaklıkla mücehhez yaratıklar…
Bu noktadan hareketle FETÖ derken burada çerçeveleme ve bir kategorizasyon mutlaka gereklidir.
Açığa alma, ihraç, gözaltı, tutuklama ve mahkumiyet kararlarında “iyi niyet ve sinsilik” kriterini gözden kaçırmamak gereği artık elzem bir hal almıştır.
Bu örgütle ilintili, irtibatlı, iltisaklı parametresini oluştururken bu ayrımın yapılması milletin selameti, halkın huzuru ve aramıza nifak ve fitne girmemesi için gözden kaçırılmaması gereken bir gerçektir.
En önemli olgulardan birisi de;
17-25 Aralık sonrası ve özellikle 15 Temmuz’un akabinde emniyet, askeriye ve yargı içinde olan ve kalan kripto diye anlatılan kesim manipülasyonlara devam etti.
Özellikle 15 Temmuz sonrası süreçte bu mücadelenin bilinçli olarak “ortalama vatandaş” düzeyine indirilmesine, sadece dini saikle bunlara muhabbet besleyenlere, çocuklarını sırf daha başarılı diye okul ve dershanelerine gönderenlere, kurban bağış yardımı yapanlara vb gibi “masum maneviyatla” bunlara sempati duyanlara yönelttiler.
Hal böyle olunca; mücadele sulandırılacak, suçlu-suçsuz karışacak, “onu bile mi aldılar içeriye, filancayı da mı ihraç ettiler, falancanın bunlarla hiç alakası yoktu neden onu da ihraç ettiler” vb. gibi şaşkınlık içeren “sapla samanın karıştığı” bir noktaya getirmeyi hedeflediler.
Bununla ulusal ve uluslararası arenada bu mücadelenin kişiselleştiğini, siyasallaştığını, hukuksuzluğunu iddia etmeyi amaçladılar.
Milletin vicdanında acıtmalar, akıllarda soru işaretleri, kamuoyunda tereddütler hasıl ederek asıl suçluları, kahpeleri, hainleri, münafıkları, katilleri setretmek istediler.
Bunda bir ölçüde başarılı da oldular.
Ama geldiğimiz noktada ilk cümlede bahsettiğim mahkeme kararı bir boyutla bu oyuna çomak sokmak oldu.
Karar; yukarıda bahsettiğim oyunun bozulması, maşeri vicdanın onarılması, adalet duygusunun tesisi, hukuka inancın pekişmesi ve böylesi tarihi davada suçlu-suçsuz ayırımı, suç-ceza oransallığı ve toptancılık yapılmaması anlamında çok önemlidir.
Karar; eğer bir dışsal parmak olmaksızın alınmışsa -ki öyle alındığını düşünüyorum- bundan sonraki süreçte, FETÖ yargılamaları özelinde, devlet-millet kopuşunun durdurulması ve mağduriyetlerin engellenmesi anlamında çok önemlidir.
Karar; hakkaniyetin tesisi, mağdur olanların ümidi, mazlum olanların hukuku açısından değerlidir.
Karar; provokatör ve manipülatörlere fırsat verilmemesi, alan daraltılması ve gri-puslu havanın dağılması bağlamında bir başlangıç olabilir.
Karar; salt dini hassasiyetle, manevi hissiyatla aldanarak mağduriyet içinde olanlar için devletin adalet ve eşitliğine ümidin yeniden yeşermesidir.
Karar; bomba atanla, finansal destek olanla, devleti kirli emellerine alet edenle, kul hakkını kendi örgütleri için yiyenlerle; saf, iyi niyetli, maneviyat içerikli mazlum, mağdur şekilde aynı potaya sokulanlar için kamusal- yargısal hassasiyetin gösterilmesidir.
Karar; mazlumla zalimi, mağdurla mağruru, hainle masumu, dini kisve yapanla, kullanılanı aynı kefeye koyarak devlet husumeti, kamusal güvensizliği, millet-devlet duygusal kopuşu hedefleyenlere bir darbedir.
Bu bağlamda özen ve önemle dikkat çekmek istediğim husus şudur;
Bu kararla başlayan süreçte çerçeve iyi belirlenmeli, ayırt edicilikte özen gösterilmeli ve hakkaniyet esas alınmalıdır.
Bu karar, adamı, parası, dayısı olanın cezalandırmadan kurtulması için bir kaçış yolu asla olmamalıdır.
Bu karardan yola çıkarak birilerinin FETÖ mücadelesine halel geliyor, subjektif karar alınıyor, yine birileri için yol açılıyor söylemleriyle algı operasyonlarına meydan verilmemelidir.
Bu karar, FETÖ Piramidinin tepesinde yer alan, örgüt organizasyonunun başat aktörleri, hainler, katiller ve milletin maneviyatını katledenler için asla ve asla kullanılmamalıdır.
Bu karar, iç barışın tesisi, hukuksuzluğun izalesi, “ortalama vatandaşların” örgüt yöneticisi gibi görülmemesi, devlet-millet duygusal yakınlığın tesisi ve sadece dini hassasiyetle sempati düzeyinde olan geniş kitleler için bir içtihat olmalıdır.
Bu karar, bundan sonra kılı kırk yararcasına hareket edilerek, kanuni ve hukuki hassasiyetler ince ince irdelenerek, masumiyet üzere olanların beraat ve tahliyesine vesile olmalıdır.
Bu karar, asla ve asla FETÖ mücadelesinde tavize yol açmamalı, asıl suçlu olanların tahliye ve beraatine delil olmamalı ve masumiyet karinesi esas alınacak yargısal uygulamalara kaynak teşkil etmelidir.
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlarım.
17-25 Aralık’tan başlamak üzere ve özellikle 15 Temmuz Darbe Girişimi sonrası yazılarımı takip edenler bilirler.
FETÖ gibi ihanet şebekesine karşı mücadeleden ve müteyakız olmaktan yana tavrım hep net idi.
Birileri beni ifrata düşmekle suçlamaya bile vardılar.
Ama ben hep uyanık olmaktan, rehavetten uzak durmaktan bahsettim, yazdım, dillendirdim.
Bu mücadele süreçlerinde FETÖ örgütünün hep karar süreçlerinde yer alanları, manipülatörleri, milletin dini masumiyetini sömürenleri, ihanet piramidinin tepe kısmında yer alanları ve elebaşılarını muhakeme, muaheze ve mahkumiyetten yana olduğumu dile getirdim.
Özellikle 15 Temmuz sonrası yine aynı katı, sert ve tavizsiz mücadelenin gereğine parmak bastım.
Ama “at izinin it izine karışması”na, suçlu-suçsuz ayırt etmeksizin cezalandırmacılığa ve toptancılığa karşı olduğumu söyledim ve söylemeye de devam ediyorum.
Aksi takdirde millet-devlet ilişkisinde ciddi kırılmaların ve duygusal kopuşların olabileceğine sürekli vurgu yaptım.
Çünkü FETÖ denen bu ihanet şebekesi devletin kılcallarına, milletin her kesimine, ülkenin en ücrasına kadar sirayet etmiş bir virüs gibidir.
Tepedeki ihanet şebekesi sinsi yüzlerini “din” ile maskeleyerek münafıkane yol ve yöntemlerle, “dini imaj" ve söylemlerle, cilalanmış sinsilikle kendilerini sunumladılar.
Anadolu insanı kendi dindar olmasa bile, dini hassasiyeti olan polise, askere, yargıca, kısaca kamu görevlisine ve farklı rollerde bulunan her bireye özel bir hassasiyet ve özen gösterir.
Bu alçak güruh, sinsi Haşhaşin ve Münafıklar halkın bu hassasiyetini tepe tepe sömürdüler.
Çünkü bunlar bilişim, iletişim ve algı operasyonları konusunda çok mahirler.
Çünkü bunlar inanca dair manipülasyon ve sömürü konusunda çok yetenekliler.
Çünkü bunlar şeytani bir zekayla, sinsi iki yüzlülükle, şeytana bile külahını ters giydirecek riyakarlıkla milletin yüzyıllardan beri süregelen maneviyatını kullanmakta çok maharetliler.
Bunlar saymakla bitmeyecek kadar hile, desise, sinsilik ve alçaklıkla mücehhez yaratıklar…
Bu noktadan hareketle FETÖ derken burada çerçeveleme ve bir kategorizasyon mutlaka gereklidir.
Açığa alma, ihraç, gözaltı, tutuklama ve mahkumiyet kararlarında “iyi niyet ve sinsilik” kriterini gözden kaçırmamak gereği artık elzem bir hal almıştır.
Bu örgütle ilintili, irtibatlı, iltisaklı parametresini oluştururken bu ayrımın yapılması milletin selameti, halkın huzuru ve aramıza nifak ve fitne girmemesi için gözden kaçırılmaması gereken bir gerçektir.
En önemli olgulardan birisi de;
17-25 Aralık sonrası ve özellikle 15 Temmuz’un akabinde emniyet, askeriye ve yargı içinde olan ve kalan kripto diye anlatılan kesim manipülasyonlara devam etti.
Özellikle 15 Temmuz sonrası süreçte bu mücadelenin bilinçli olarak “ortalama vatandaş” düzeyine indirilmesine, sadece dini saikle bunlara muhabbet besleyenlere, çocuklarını sırf daha başarılı diye okul ve dershanelerine gönderenlere, kurban bağış yardımı yapanlara vb gibi “masum maneviyatla” bunlara sempati duyanlara yönelttiler.
Hal böyle olunca; mücadele sulandırılacak, suçlu-suçsuz karışacak, “onu bile mi aldılar içeriye, filancayı da mı ihraç ettiler, falancanın bunlarla hiç alakası yoktu neden onu da ihraç ettiler” vb. gibi şaşkınlık içeren “sapla samanın karıştığı” bir noktaya getirmeyi hedeflediler.
Bununla ulusal ve uluslararası arenada bu mücadelenin kişiselleştiğini, siyasallaştığını, hukuksuzluğunu iddia etmeyi amaçladılar.
Milletin vicdanında acıtmalar, akıllarda soru işaretleri, kamuoyunda tereddütler hasıl ederek asıl suçluları, kahpeleri, hainleri, münafıkları, katilleri setretmek istediler.
Bunda bir ölçüde başarılı da oldular.
Ama geldiğimiz noktada ilk cümlede bahsettiğim mahkeme kararı bir boyutla bu oyuna çomak sokmak oldu.
Karar; yukarıda bahsettiğim oyunun bozulması, maşeri vicdanın onarılması, adalet duygusunun tesisi, hukuka inancın pekişmesi ve böylesi tarihi davada suçlu-suçsuz ayırımı, suç-ceza oransallığı ve toptancılık yapılmaması anlamında çok önemlidir.
Karar; eğer bir dışsal parmak olmaksızın alınmışsa -ki öyle alındığını düşünüyorum- bundan sonraki süreçte, FETÖ yargılamaları özelinde, devlet-millet kopuşunun durdurulması ve mağduriyetlerin engellenmesi anlamında çok önemlidir.
Karar; hakkaniyetin tesisi, mağdur olanların ümidi, mazlum olanların hukuku açısından değerlidir.
Karar; provokatör ve manipülatörlere fırsat verilmemesi, alan daraltılması ve gri-puslu havanın dağılması bağlamında bir başlangıç olabilir.
Karar; salt dini hassasiyetle, manevi hissiyatla aldanarak mağduriyet içinde olanlar için devletin adalet ve eşitliğine ümidin yeniden yeşermesidir.
Karar; bomba atanla, finansal destek olanla, devleti kirli emellerine alet edenle, kul hakkını kendi örgütleri için yiyenlerle; saf, iyi niyetli, maneviyat içerikli mazlum, mağdur şekilde aynı potaya sokulanlar için kamusal- yargısal hassasiyetin gösterilmesidir.
Karar; mazlumla zalimi, mağdurla mağruru, hainle masumu, dini kisve yapanla, kullanılanı aynı kefeye koyarak devlet husumeti, kamusal güvensizliği, millet-devlet duygusal kopuşu hedefleyenlere bir darbedir.
Bu bağlamda özen ve önemle dikkat çekmek istediğim husus şudur;
Bu kararla başlayan süreçte çerçeve iyi belirlenmeli, ayırt edicilikte özen gösterilmeli ve hakkaniyet esas alınmalıdır.
Bu karar, adamı, parası, dayısı olanın cezalandırmadan kurtulması için bir kaçış yolu asla olmamalıdır.
Bu karardan yola çıkarak birilerinin FETÖ mücadelesine halel geliyor, subjektif karar alınıyor, yine birileri için yol açılıyor söylemleriyle algı operasyonlarına meydan verilmemelidir.
Bu karar, FETÖ Piramidinin tepesinde yer alan, örgüt organizasyonunun başat aktörleri, hainler, katiller ve milletin maneviyatını katledenler için asla ve asla kullanılmamalıdır.
Bu karar, iç barışın tesisi, hukuksuzluğun izalesi, “ortalama vatandaşların” örgüt yöneticisi gibi görülmemesi, devlet-millet duygusal yakınlığın tesisi ve sadece dini hassasiyetle sempati düzeyinde olan geniş kitleler için bir içtihat olmalıdır.
Bu karar, bundan sonra kılı kırk yararcasına hareket edilerek, kanuni ve hukuki hassasiyetler ince ince irdelenerek, masumiyet üzere olanların beraat ve tahliyesine vesile olmalıdır.
Bu karar, asla ve asla FETÖ mücadelesinde tavize yol açmamalı, asıl suçlu olanların tahliye ve beraatine delil olmamalı ve masumiyet karinesi esas alınacak yargısal uygulamalara kaynak teşkil etmelidir.
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlarım.
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.